12 Aralık 2010 Pazar

Başlıksız

Aslında Aristo'nun karma rejimlerinden, yönetim şekillerinden ve özellikle "Tiran"lığın akıllara zarar zorba uygulamalarından bahsetmek isterdim ama tecavüze uğrayan ya da dayağa maruz kalan bir kadının öncelikle "acaba başkaları ne der" diye yaftalandığı bir ortamda, kadın aklımla felsefeye/siyasete bulaşacak kadar sikkodan bir beynim yok canlarım...

İçine aşk kaçan çoğu şeyi eleştiren ve konu olduğunda da bunu kendi bakış açısına uygun bir şekilde seramik hamuru gibi şekillendiren erkek öngörüsünün hakim olduğu bir ortamda aşk mesajları vererek beyninizi de sikmicem. Tehlike yok korkmayın...

Size yumurta tokuşturarak oyun oynayan çiftlerin sevişlerinden de bahsetmeyeceğim....

Bahsetmek istediğim şeyler yıllar önce size manyak hislerle aşık olan ama bunu sizin yıllar sonra fark ettiğinizde soğuk su etkisi altında bocalayan beyniniz de olmayacak...

Yine daha entel görüneyim diye sik, am ve bilimum organlara aforizmasal tanımlar tanımlar getiren bünyeler de konumuz dışında...

Ama ben bir insanın çok hoşlandığı hatta yer yer idolü olarak gördüğü nefes alan bir canlıya karşı beslediği hislerin, onunla tanışınca cart diye götüne geçmesinden bahsetmek istemem. Yani hayaliyle seviştiğine bi şekle dokunduğunda aslında onun da kendin gibi nefes alan hisseden bi suret olduğuyle yüzleşmenin getirdiği sancı... Bunlardan uzak durun tanışmayın, uzaktan sevin, boşverin...

Herkesin idolü kendine zaten unutalım gitsin...

Şöyle de bir durum var. Bazı insanları tanıyoruz, zamanla onları seviyoruz. Seviştiklerimiz de oluyor arada.. Sevdiklerimiz de... Bazılarına ulaşılmaz değerler atfederken, bazıları ummadığım bi anda çekip giderek, bizleri sığıntı bir piç gibi ortada bırakabiliyor... Onların üzerinden uzun vadede plan yapmasak bile "neden ben" sorusuna bulamadığımız cevap bir yerlerimize çıkmamak üzere giriveriyor. Evet öyle insanlar var ki yazı da yazdırıyor, öyle de insanlar var ki - - -

Sadece gidişinden sonra biraz toparlanayım , şöyle bir nefes alayım derken bu sefer geri döndüklerini görüyorsunuz. "İyi de ben tam kendime yeni yeni gelmeye başlarken bu şekilde dönerek neden beni ters düz ediyorsun piç" demeye fırsat kalmadan kelimeler boğazınızda düğümleniveriyor. Ne giden ne seven... En çok ağza sıçan unutulmuyor. Aslında unutuluyor ama unutturmamaya yönelik sanki baskı varmışcasına kendinizi kronik bi unutmama haliyle sıkıp öldürmeye çalışıyorsunuz...
Sizi tanımayan biri hakkınızda ilk başlarda olumsuz yargılarda bulunup, yavaş yavaş tanıdıkça aslında düşüncelerinde yanıldığını anlıyorsa; bir müddet sonra hisleri bir inkar içine de girebiliyor."Evet senden hoşlanıyorum ama sanırım bu aşk değil" gibi. Aslında bal gibi de aşık ama yanılgıları ve hayal kırıklıkları altında o kadar boğulmuş ki herkes hakkında olumsuz düşünmeye programlanmış gibi. Ama bir kez tanıyınca da hemen bağlanabiliyor ve asla gitmiyor. Bu tür için gitmeler yok ama kalınca da maalesef tutunamıyorlar. İçlerine işleyen iyilik öngörüleri hep başlarına iş açıyor. Keşke mutlu olabilseler ama dedim ya gitmedikleri için bunlar hep gidenlerin ardından ağlamaklı bir şekilde el sallamaya mahkum oluyorlar...

Değer vermeyen, düşünmeyen ve sevmeyenler ise her gittiklerinde değere bindikleri gibi döndüklerinde de aynı değeri görüyorlar. Ama bu değişmeli... Sevmeyin onları olur mu?Yapmayın bunu. Görmezden gelin...Unutun ve üzerine bir miktar toprak atın.Bunu yapın..En azından -kendinizi siktir edin- gidemeyen, gitmeyi bilmeyen o değerli, düşünceli tür için yapın...

8 Aralık 2010 Çarşamba

Kendine Yaptığın Haksızlık, Daha Da Yakıcı Bir Tatla Ağzına Gelecek Belki, Ama Kusamayacaksın...


Bazıları, Rakım Çalapala okumayı sever, bazıları Memduh Şevket Esendal'ı... Bazılarımız her şeye tepkiyle yaklaşır, bazılarımız ise ezilir ve tepkisizlikten havaya suya karışır...

Bazı erkekler, hayatları boyunca karşılarına çıkan kadınlara lanet okur, üzerlerine bulaşan kadına sahiplenememe zayıflığını atmak için... Bazı kadınlar sadece hayatlarına giren tek bir erkeğe sığınırlar, güvene olan şüpheli inatlarını kırmak için...

Tuhaf...

Bir anda sadece bir kaç saniyelik bir görüntü nasıl da insanın ağzına sıçıveriyor. Tesadüfen karşılaştığın 2 yıl önceki yatak arkadaşın aslında sana yerinde saydığını hatırlatabiliyor.Belki arada zıplıyorsun ama ayağına takılan engeller koşmak yerine yürümeni bile engelliyor.

Öyle anlar var ki geçmişten gelen en değersiz bir kişi bile inkar etmeye çalıştığın belki de umursamadığın hisleri suratına vurabiliyor...

"Ben aslında bağlılığı, sadakati severim ulan, karşıma adam gibi biri mi çıktı da bağlanmadık!" serzenişi işte o anda götüne giriveriyor. Yalnız bir şekilde, oradan oraya savrulup; hayata iyi ya da kötü bir şekilde yön verirken; aklını alabiliyor. Hep bir gece önceki ruh halinde kalmasını istediğin ama yeni durumlara kanalize olmak zorunda kalınca seni yarı yolda bırakan kahrolası aklını...

Şimdi sen son tanıştığın beden ortağı arkadaşınla sevişip belki orgazma bir adım yaklaşmış durumdasın. Evet mükemmel bir boşalma ile her gün yaşadığın rahatmaya bir göz atacaksın. Ama sana geçmişi hatırlatan her obje karşına çıktığında içindeki ateşi daha da yakacak. Birlikte olduğun her insanın sayısı arttıkça içindeki yalnızlık ve kendine yaptığın haksızlık daha da yakıcı bir tatla ağzına gelecek belki, ama kusamayacaksın...

Ve sonrası...

Sevgisizlik başını döndüreceke ama sen heveslerine tutunacaksın. Taki Memduh Şevket Esendal okumaya başladığın bir gecede André Gide okuyan yeni biri seni arayanadek...

20 Kasım 2010 Cumartesi

Şimdi O Bir Başka Okey Masasında Sevgilisiyle Sevişiyor...Senin Aşık Olduğun Kız İse Başka Masalarda Başka Başka Ruhların Canını Yakmaya Devam Ediyor.


çok fazla gerilere gitmeye gerek yok aslında sadece 5 yıl öncesine giderek karşında titreyen o kız vardıya sadece düşün bi onu...heyecandan konuşamayan, okey masasına bi türlü kabul edilmeyen sıska mavi gözlü uzaktan izleyen o kız...hatırlıyor musun? masadakilerle gülüp oynarken dışarda kalan ve değer görmeyen o zavallı kız...çelimsiz ve silik bir kız...

masada yer alan sevgilini de iyi hatırlıyor olmalısın...yatağı iyi olan sevgililer zaten genelde unutulmazlar... sadece düşünceleri bile insanın içini ısıtabilir. ısınırsın evet ama bu denli ateşli bi aşk yaşadığınla nedense yolların bi şekilde ayrılır...beraber yediğin, içtiğin, sıçtığın her şeyin birlikte amına koduğunuz aşkınız bi anda avuçlarınızdan kayıp gider ne tuhaf!

okey masasını uzaktan izleyen, oyuna davet edilmeyen kız ise sadece kızdır aslında her hangi bir duygunun tarafı olmaya layık görülmeyen alelade bir kız...onunla oyun oynayamazsın, içemezsin,eğlenceli değildir muhtemelan kendini evliliğe adamış sıkıcı bir bok olduğunu düşünür durursun hep...sanki hiç evlenmeyecekmişsin gibi...sanki yıllar sonra evlilik düşüncesi aklına düştüğünde bunalımdan ölmeyecekmiş gibi...sanki evlilik hayatının uzağından seni seyredecekmiş gibi...

ama ne tuhaf şimdi geçmişe dönüp baktığında sana aşık olan ama yakınına yaşlaştırmadığının bu dünya iyisi kıza aslında ne kadar aşık olduğunu hissediyorsun değil mi? yıllar sonra dünya iyisi bi kızı kaybetmenin acısı iliklerine işliyor belki de... ama iyiler hep böyledir uzaktan izlerler ve kaybederler ama bunu görmek için kendi kaybetmişliğinle yüzleşmen gerekir belki de...seni hayatın boyunca en çok sevecek kişi şimdi bir başkasıyla... senin sevdiğin kişiyse zaten başkasıyla...yalnızlık çok kötü...

sen şimdi bir cafede biranı içip, geçmişi düşünüyorsun ama sana deli gibi aşık olan kız yıllar sonra ona aşık olduğunu anlamışcasına telefondan seni arıyor birden...keşke bu mümkün olsa...şimdi o bir başka okey masasında sevgilisiyle sevişiyor...senin aşık olduğun kız ise başka masalarda başka başka ruhların canını yakmaya devam ediyor...sen yalnızsın...belki başkaları da...biranı bitirmeden masadan kalkma isteği de belki bundan...kalk ve uzaklaş kendinden ve biradan...evet sadece kendinden ve sığındığın bir şişe biradan...

9 Kasım 2010 Salı

Kendi Kendime Yakıcam Bu Piçi Dedim Ama O Kadar Zavallı Ki O Kadar Bitik Ki, Bitli Kadını Alıp Baştacı Yapan Bir Boktan Ne Beklersin?

bazen diyorum bırakayım bu işleri yok ağdaydı yok değildi uzasın gitsin orman olsun...bakmasınlar!yani bakan da öyle bir bakıyor ki mantıklı bi tarafı olsa içimdeki östrojenin hatrına gidip kulağına belki bi kaç meşk sözcüğü neşredicem ama nerde amına koyim!yok,yok,yok bende yok yok...dışardan kale gibi görünen bi arkadaşımın evinde başladı herşey.meğersem kızın içinde ne taklacı güvercinler varmış...piuvvvv!o derece...içiyor doymuyor,yiyor daha yok mu diyor,allahtan aşırı dozdan gebermeden bu kadar yaşayabilmiş...

hülasa demlenelim diye geçen hafta home-office'sine gittik bu pespayenin..oh konfor monfor herşey onda yaşıyo yani...özellikle minilerimi giydim gittim belki dışarı çıkarız diye.ağda günüm gelmiş hem aradan ağdayı çıkarırım falan...

sadece 15 dakika süren saadetimiz bunun erkek arkadaşının gelmesi ile son buldu.ya erkekleri anlamıyorum.benim orda ağda yapıcam diye kıçımdan ter akıyor gitsene sevgilinin yanına...neymiş efendim "where do i begin"in orjinal kaydı varmış elinde dinleyim...ama işi biliyor aşk maşk ayağına yatıp kısa yoldan ulaşma derdinde. bildiğin "love story" lan bu dedim ben de.dinlemekten vazgeçtim...

kız arkadaşı ile ikişki bazında problem yaşayan erkekler nedense bir başka kızı çıkış olarak olarak görüyorlar ama aslında bu boka daha fazla batmaya eşdeğer farkında değiller...ben seninle sevgili olmayacağım yatmayacağım da..of of of tamam tamam ben de bir bok değilim ama sadece ağda yapmak için herşeyi bir kenara bırakıp bedenime kanalize olmuşken bu izaç halleri niye demeden de geçemiyorum.çoğu şeyden geçtim de bundan geçemiyorum...yani şimdi mutsuz bir adamı hayata bağlamak için cansuyumu olucaz illa?biriyle derdin varsa onu atmadan bir başkasına yönelmek dert üstüne dertten bir başka şey değil ki göt...

ama ben de mal değilim.doğa felsefesini haz ahlakını bir dayadım kaçsın diye...çocuk bir de felsefe düşkünü çıkmaz mı?burnum büyük git lan git dedim ama tepki yok...ben ağda yapmam uzar uzar eğrilip yün olur benle uğraşamazsın dedim beraber eğiririz dedi...çok pisim lan ben dedim senin de ağzına sıçarım bitlenirsin amına koyim dedim bit candır dedi.pehhh!!!işte bu kadar istediğini elde etmeye odaklanmış bir bünye ile uğraşmak asıl mesele....aman da aman ne kadar manidar...birden yangın çıkarma saiklerim depreşti...kendi kendime yakıcam bu piçi dedim ama o kadar zavallı ki o kadar bitik ki, bitli kadını alıp baştacı yapan bir boktan ne beklersin ki...bu kadar hengame yaşanırken benim sevgili arkadaşımın yanımıza bir türlü gelmeyip beni boktan sevgilisi ile baş başa bırakması da bir başka sikko yön o ayrı...yani insan bi merak eder bu adam içerde ne bok yiyor diye.eh elinden gelse çocuk benim yerime ağda yapacak...allahtan eline vermedim de malzemeleri o sıkıntıdan kurtuldum...

bir boşlukta amaçsızca savrulan bedenlerin ruhlarından bu kadar uzakta seyretmesini anlamıyorum.canım nerde ağda yepmak isterse orda yaparım.ama ben bir arkadaşıma güvenip evine gitmişsem bu benim onun sevgilisine katlanma mecburiyetimi doğurmaz.doğsa da ölü doğar lan doğamaz...keşke mutsuz ve arayış içindeki insanlar sevgilisinin arkadaşlarını becermek yerine kendini becertse... eh madem acı zamanla büyüyen bir olgu, onun içinde patlasın bana ne yani...gel-gitli kıyıları sevmiyorum...dalgaları sevsem de o denize gireceğim anlamına gelmez...limanlar sağlam yerlerdir ama her limana demir atmanın lüzumu yok falan filan...yani ben senin derdine ortak olmak zorunda mıyım arkadaşım...git başka bir çöplükte geber uzak dur benden yani...ama şu da var ki, herneyse...

içerde sızan arkadaşım, sevgilisini yamacımda unutsa da onu uyandırıp evime dönmeyi akıl edebildim..ağda yalan oldu.gece külliyen yalan oldu.oldu evet ama olmadı işte...

7 Kasım 2010 Pazar

O Adam Bir Başkasının, O Başkası Da Bir Başkasının Olmuştu

kendine güveni olan tipleri seviyorum.ne yaptığı ya da ne ile ilgilendiği umrumda değil yeter ki kendi içinde belli bir yol katetmişliği olsun.mesela gülizar...35 yaşından sonra iyice sarkan ve yerlerde sürünen memelerini sanata adayan gülizar, memeleri ile patates baskısı formatında resimler yapıp karma sergiler açan bir performans sanatçısıydı...yerçekimine yenik düşen bu uzuvlar beline kadar sarkıp yere baksa da, gururlu başı daima gökyüzüne bakıyordu.ona imreniyordum sattığı tablolarla kendine sağlam bir kariyer ve sevgili yapmıştı.en azından öyle dolduğunu sanıyordum.o geceye kadar...

-bardan aşağıya çok fena düştün.bir yerin acıdı mı?dur sana yardımcı olayım...

-yok yok iyiyim ben!

-"bir insan yere çakılıp ama karizması çizilmek yerine daha da artar mı?" diye düşünürdüm demek ki sana kadarmış...

-sorsana umrunda mı diye?

-umrun da mı?

-elbette ki hayır salak...

-öyle güzelsin ki yere çakıldın ama hala çekicisin,allam ya nasıl bi canlısın sen,nasıl bi yaratıksın aklım almıyor...

-ve bana yardım etme adı altında memelerime elleyerek fırsatçılığını gözler önüne seriyorsun...ben yere değil önümde dans eden açların üzerine düştün ondan bişey olmadı ama sen sırf bana yakınlaşmak için yardım adı altında beni götürmeye çalışıyorsun...

-siz kadınlar hep böylesiniz.yardım ederiz istismar dersiniz,yardım etmeyiz vahşi adam oluruz...

-bi dakka, bi dakka!!! sen gülizar'ın sevgilisi değil misin lan?nasıl konuşma o orospu çocuğu?

-doğru...

-neden onunla değilsin? buralarda olmalı...bence yanına gitmelisin...ne de olsa sahibin o...böyle sen benim memede seyrü sefaya devam edersen ağzımıza sıçar bilmiş ol...

-cidden bilemezsin sabah uyandığında boynuna yılan gibi dolanan memelerle karşılaşmak cidden sinir bozucu.kaçıp kurtulmak istiyoruma ama yapamıyorum...

-e para karıda.aldığın paranın karşılığını vermen lazım.şöyle düşün onu bedava sikmek zorunda da kalabilirdin ya da üstüne para vermek gibi...yani beterin beteri var...

-bilmiyorum ama senden çok hoşlanıyorum...bunu bu gece sen yere yapışınca iyice anladım...gözümdeki değerin azalmadı.komik ya da iğrenç gelmedin bana.gülemedim bile.akıllar karışık.sanırım sana iyice aşık oluyorum...

-saçmalama ben sana tek kuruş vermem piç kurusu.oh ne ala...üstüne para mı verecez bir de...hem tipim de değilsin...

-yalan söyleyemiyorsun...bana aşık olduğunu gülizar söyledi...beni unutmak için çok yollar denediğini ama başaramadığını da biliyorum...

-sikerim lan böyle aşkı.nerden çıktı bu şimdi...gülizar delirmiş zahir...hem durduk yere romantik duygusal moda sokma beni...ne güzel birbirimizi yiyorduk nerden çıktı bu aşk meşk mevzuu amcık ağızlı piç!!!

-sen yalan söyleyemiyorsun ne yazık ki...bence şansını zorlamamalısın bu aşk yaşanmalı...

-benim sevgilim var ama...

-olsun zamanla beni de seversin...gülizar'ın haberi de olmaz hem.gül gibi geçinir gideriz...

-ben o gülü yolarım oğlum.hasta mısın sen?te allam ya!!!sahibin geliyor bu arada bak...gülizar memelerini düğüm yapmış, yakışmış da...biraz uzaklaş yamacımdan...sinirlenir falan...

-yok yok o birşey demez...zaten günlerim sayılı yeni birini bulmuş...

-ben sevişmeye gidiyorum siz de başınızın çaresine bakarsınız götler!!!...

ilişki bazında karmaşık olduğumu sanırken, gülizar ve paralı sikiştiği sevgilisin bu çıkışı ile abondone olmuştum.kimseyi anlayamıyordum...hoşlandığım ama bir müddet sonra bir başkasının paralı kölesi olan bir erkeği bu şekilde pespayece yitirmek,avucumdan kayışını izlemek bana çok koyuyordu ama yapacak bir şey de yoktu...o adam bir başkasının, o başkası da bir başkasının olmuştu...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Sol Tarafımızda Oturan Bir Porno Yıldızı Ablamız Var O Kadar Zevksiz Ki...

bu aralar meskun mahalde silah atasım,sokak aralarında yangın çıkarasım var...bazılarını toprağa gömesim var bazılarına da gömülesim...çok ilginç ama bazı geceler 20 dal sigara içmeme sebep olan bir piç var.tatlı bi hayalet.bazen uğruyor, sevişiyoruz falan...o değil de bir bedene hem ruhla hem de kocaman gövdeyle girmek öyle zor ki ama bunu bi kez becerince de asla geri çıkamıyorsun.elbette gönüllü bir mahkumiyet ya da esaret hali.neyse ki hayalet hemen gidiyor da akli melekelerim bir anda geri geliveriyor...

artık okuna okuna boku çıkan ama benim sürekli telaffuz etmekten bıkmadığım şu gömlek olayına da değinmek isterim.üzerindeki gömlekleri ne kadar hızlı çıkarırsan ve çıkardığın her parçanın karşılığı olarak karşındakinden de bir gömlek çıkarmasını beklemezsen çırılçıplak ortada kalıyorsun.ben de tüm parçaları bir anda çıkardığım için bazen üşüdüğüm bazen de tacizkar bakışlara maruz kaldığım oluyor.ancak sikildikten sonra kapı kilitlemeyi öğrendim,zamanın en büyük tesiri de bu.çoğu şeyi farkında olmadan öğretiyor.aşamalı olarak yaklaşıyorum çoğu şeye...hatta o sevimli piç hayalete bile...

anlatmaya değmeyecek şeylerin çoğu zaman bizi üzüp yok ettiği aşikar.anlatmaya değer olanlar ise genelde ağzımıza sıçan cinsten.hiç anlatılmayanlar ise umrumuzda değil...biriyle konuşurken onun benimle dertleştiğini düşünüyorum.aslında bu anlatmaya değmeyecek bir olgu.ama bana derdini anlatırken bazen kendimi onunla sevişirken buluyorum.ağlamaklı bi anda gelişen bu sevişlerde elbette şehvet yok...ancak anlatmaya değmeyecek bu sevişlerde nedense ben aşk görüyorum.sizinle ciddi anlamda dertleşen biri en savunmasız,gardsız haliyle sizinle sevişebiliyorsa bu zevk yönelişi değil ancak aşk kaçışı olabilir...ancak bu bile sonrasında bizi üzebiliyor.aşkı bile kendi kendimizi yok etme vasıtası olarak kullanabiliyoru sırf bizi üzüp yok edecek diye, sırf seviştik diye...dertleştiğim hayalet gibi...

şimdiden iyice içip sızarsam içimde alevlenen yangın çıkarma zevkime de daha rahat ulaşabilirim.malikanemizin sol tarafında oturan bir porno yıldızı ablamız var.yani o kadar zevksiz ki ev mi müzikol mü belli değil. milyon dolarlık evde bi bergen posteri eksik.gerçi bergen candır ama ben o evi yakıcam yarın amına koyim...eh alkolü alıp sarhoş ayağına yatıp şuur durumumu da kitabına uydurursan sevgili babacığım kızını kurtarır elbette...yanmalı yanacak...

silah,yangın,hayalet,sigara,porno yıldızı komşumuz,bergen...of iyice aklım karıştı.en iyisi kendi tutarsızlığımla dokunduğum eşyaların bile kimyasını bozmadan önce hayaletimi beklemeye koyulayım...kimbilir yangında bi yardımı dokunur piçin...

1 Kasım 2010 Pazartesi

İçine "The Birth of a Nation" Kaçmış Organizma Temayülleri

perihan ile peyami :

-perihan!!! bir kaç gündür içime "f. w. murnau" kaçmış sanmıştım meğer kaçan "d. w. griffith" imiş bal kabağım...bünyemin her yerine silent cinema teneffüz etmiş durumda sanırım, andropoza giriyorum...ne yapacağım ben şimdi perihan...

-yani ben onu bilmem ki!tüh şimdi ne yapsak yaaa...ama canımcığım ben sana "karpuzcu"yu çok izleme dedim.bak netice bu oldu şimdi ben de senin yüzünden down olucam...off tamam yaklaşma bana...

-eskiden gözlerime tüdanya,bergen gelirdin defne yaprağım,şöbiyet tatlım, şimdi "mea marsh" gibi geliyorsun.dur hemen sinemaya gidelim...ulan peyami yaş gelmiş bilmem kaça?şimdi bu kültür merakın neyine, sana ne silent movie'den bilmem neden?

-ben güldane'ye 5 çayına gidiyorum peyami.ben gelene kadar içine kaçan şu filmi çıkart yoksa ben çok fena çıkartırım fevri olurum peyami...

-gitme tamam vazgeçtim.gel sevişelim.belki de sorun benim bünyemle alakalıdır.

-iyi de dün zaten denedik ya peyami.bi gecede ne oldu sana böyle.sikinden haberin yok mu sinema salonu üstünden geçesice peyami.bak makyajım aktı,askım düştü,pedim kaydı peyami.sinirlerimi iyice gerdin...

-yine mi hastasın kız sen?tamam lan tamam yalan söylemene gerek yok.vazgeçtim.sevişmicem senle ama bi yüzün gülsün...

-gittim ben.




perihan, güldane'de 5 çayında:

-"the birth of a nation"'u getirdim güldane.bunu bizim heriften önce izlememiz lazım.evliliğim tehlikede...

-aman işim olmaz..."donald crisp" filmlerini sevmiyorum ben perihan. fazla boğucu.yani fazla kaotik.bak şimdi metafor derim ağzına sıçarım...

-kız sen bunları nerden öğrendin.tüüüüü ben de şu işima yaramayan amıma tüküreyim.hemen bana da anlat.ben de istiyorum.

-günde 3 takla atıp 10 kez sikişirsen öğrenemezsin dışarı çık biraz.o kadar makyaj yapıyosun,kıyafet alıyosun beyni saman dolu sikko kadın.ayhhh gerildim. bu film janrıma aykırı.istemem...

-iyi amına koyim sana "lars von trier" filmi bulurum şimdi...

-mümkünse gerizekalılar olsun...

-sende mi!!!




perihan,peyami'nin sol yamacında:

-biz güldane ile "lars von trier"'de karar kıldık.sen al bu sikindirik filmini izle.

-gerizekalılar mı?

-onu da mı?

-evet onu da...

-sana "dogville sokağı" girsin peyami...güldane'yle kaçıyorum ben...

30 Ekim 2010 Cumartesi

Boktan Olan Çok Şey Var...

bazı adamları cidden anlayamıyorum.konuşurken sabit bakışlarla uzağa ya da bi eşyaya odaklanarak bakıyorlar...yanındakine bakmak bi yana beyinlerinde kurdukları ulaşılmazlık alanı o kadar geniş ki içinde boğulmuşlar ama farkında değiller...cidden çok komikler...soru sormaya kalksanız alakasız başka bi cevap veriyorlar ya da "soru yok,soru yok,git git git!!!" durumlarını bakışlarından anlayabiliyorsunuz...kısaca boktanlar...

aslında bir konu yok.yani kimsenin bir konusu yok.bunu sadece karşısındaki belirliyor.konuyu o yazıyor.megolamanyak erkekleri aslında seviyorum.çünkü öyle zayıf bi yanları var ki...su almaya elverişli geminin hani kıç tarafı vardır ya...işte bu alan...çevresine narsizm dersi veren ama kendi içinde bazı zayıflıkları olan insanlar kesinlikle benim nümayiş alanım...onlara bayılıyorum...doğru kelimeyi seçerseniz bi anda kalbini size açıveriyorlar...kural tanımaz gururları bir anda dibe vuruyor...aşık olmaya,sevmeye en elverişli tipler bunlar.ama sorsanız "aşk ne olm, ben aşkın amına koyarım" derler...e tabiki yalan haliyle....

işte çevresinde suni halleriyle hayranlık uyandıran ama egosu alındığında sadece biyolojik bir çöplüğe dönüşen abu adamlar çok seviliyor ya ona da şaşmamak gerek.zira siken yaranır.nerde şişik bir bünya görsek "ulan egodur bu ego" deyip pışpışlamayı nasıl da seviyoruz...elbette bu kural benim için geçerli değil...

kalifiye olmayan,uzaklara dalıp giden ve asla karşısındaki insanı dinlemeyen bu adamlarla uşraşmak,duygusal bi açığını yakalayıp onunla zaman geçirmek cidden eğlenceli olabiliyor.hem de onun size bir bok kadar değer vermeyeceğini bile bile...ama burda da bi ikilem var...zamanla tanıdıkça alıştıkça değer verir gibi olanları da çıkabiliyor.ama elbette ki geç olabiliyor...

böyle bir insan size en çok güvendiği anda,size en çok yakınlaştığını hissettiği anda,her açıdan size teslim olduğu anda; ona sırt çevirip ağzına sıçmanın değerini anlayabilir misiniz...belki sizinle sevmeyi anlamayı değer vermeyi öğrendi bilemeyiz....ama yarattığınız bir canavarı bu şekilde gebertme hakkınız da var elbet...dünyevi boyutta herşeyi aşmışken uhrevi boyutta anlam bulan bir yakınlığı bu şekilde bitirmek elbette ki onu sırtından vurmak olacaktır...olsun zaten en çok güvenirken sırt çevrilmek kanıksanmış bir davranış modeli değil mi? am üstünde göt sikme devri bitti.devir sadece aklını kullananın devri.yapınız efendim siz de yapınız buna engel yok...sevin,güvenini kazanın, duygusal boşluklarını doldurun, ona insan olduğunu hatırlatın ve insan olmayı öğrenince de ağzına sıçıp bırakın....gerçekten adam olmayı başarabilmişse zaten aşacaktır,aşmalıdır da...

29 Ekim 2010 Cuma

Mağlup Bir Savaş Cephesi Harika Olamaz

















-onunla olmaktan haz alıyorum...birlikte içmek,sevişmek,küfretmek hazzetmediğim onca şeyin arasında birden sivriliverdi.bana çok benziyor...

-ne zaman restoranların tuvaletine gitsem o ana kadar boş olan tuvalette,ben girince kuyruk oluşuyor.kapıya vuranlar dışardan küfredenler...bu cidden çok sinir bozucu.bir de anlamadığım şu boktan tuvalet kapıları tavana kadar uzanırken, neden alt kısmı kısacık...tamam dışardan püfür püfür hava gelmesi güzel de ya alttan eğilip izleyen olursa...bunları aklımdan çıkaramıyorum...

-evet dün gece yine onunla dışarı çıktık.dolaşırken kafamıza göre yangın çıkardık sonra kaçtık...o kadar çılgın ki tam kafama göre...itfaiyeye de haber verdik ama...sonuçta orospu çocuğu diiliz yani.bilemiyorum onunla ilişkimiz nereye varacan ama ben sadece sonunu düşünmeden sadece gidebildiği yere kadar gitmesini istiyorum...

-az önce yine çorabım kaçtı ve bu inanılmaz derecede can sıkıcı bir durum...ben şimdi ne yaparım?ya beni arkadaşlarım bu halde görürlerse!kesin bana kaçık derler...yok yok bu çoraptan kurtulmalıyım...

-ne yapıyorsun sen!!!

-çorabımı çıkarıyorum...bi kadın kaçık çorapla dolaşmamalı...

-anladım...o hiç çorap giymiyor mesela.sıkıcı alışkanlıkları yok.beni çok iyi dinliyor.anlamıyor ama dinlediğini hissediyorum...

-saçmalama seni benim gibi dinleyen olamaz...uydurma lütfen...

-düşünebiliyor musun bana doğum günümde shirley bassey'nin "no good about goodbye" plağını almış.o kadar değerli ki benim için ölene kadar saklarım onu...

-yattınız mı?

-hayır.gerek var mı?

-bilmem ama birini tanımanın en iyi yolu yatağını tanımak bence.ten uyumu falan...bence en kısa zamanda yatmalısınız...

-bunu hiç düşünmedim ama olabilir.o isterse yatarım sanırım.bilemiyorum...

-arabamı yeniliyorum.öyle bi canavar alıcam ki peşimde herkesin pervane olmasını istiyorum...bu kesinlikle işe yarayacak...hepsini egomle sikicem...



1 ay sonra...



-yine geç kaldın...neyse anlat bakalım birlikte içmekten,şıçmaktan keyif aldığın şu yaramaz pıtırcığa ne oldu...

-yattık ve ertesi sabah avuçlarımdan kayıp gitti...sanırım o arkadaşlık olarak algılamış yaşananları.bense onu sevmiştim...onu düşünmüyorum dersem yalan olur...sen neler yaptın...

-yeni bi araba alırsam mutlu olurum sanmıştım ama işe yaramadı.yeni bi tane daha gördüm, şimdi onu istiyorum...yine regl'im sinirlerim bozuk...

-seninle ne zaman buluşsak hep regl'sin.bunu özellikle mi denk düşürüyorsun...

-yok yok tesadüf...ben de anlamıyorum...ama ballısın yani...en benimle zaten yatma ihtimalin yok,beni görünce libidon yerlerde...hasta olduğum için benim de sana saldırma ihtimalim ortadan kalkıyor....

-cidden seni sikmem ama seninle sohbet güzel oluyor.hayatın gerçek dışı yanlarını sende keşfetmeyi seviyorum.bu da bir gereklilik...

-ha bu arada evleniyorum ben.sana davetiye yollarım...

-ne diyosun!nasıl başardın bunu.yoksa!!!

-evet rahat gibi görünüyorum ama bakirelik saplantım hala geçerli.geçende birine verdim.ve onunla mecburen evleneceğim.bunu kendime yapamam.kurallarımın dışına çıkamam...

-sevindim?!

-sevindiğini biliyorum ki...

-aslında sevinmedim biliyor musun?senin gibi bi bokun evlenmesini kıskandım belki de...cidden bu durum rahatsız etti beni...

-ahahahh!!! bok mu?evet o bok yakında evleniyor.kulağa pek hoş gelmiyor farkındayım ama böyle olması gerekiyor....napalım...senin planların nedir?yalnızlığa dayanamazsın sen...

-ne bok yerim bilemiyorum...benim cephemde gördüğün üzere yine malubiyete mahkumum...ağzıma tükür kız!!!belki senin şansın bana da geçer....

-delisin sen..ama fazla gerçeksin...bu nedenle sana göre bi reçete bulmak zor...gitmeliyim...görüşürüz belki...

-biraz daha kalamaz mısın?çok yalnızım bu aralar...çok da mutsuz biraz daha konuşalım...

-hayır kalamam gitmeliyim...

-sen de git.......


shirley bassey "no good about goodbye
http://fizy.com/#s/1mtv1p
http://bit.ly/1GYCLy

21 Ekim 2010 Perşembe

Bir Bahar Akşamı Rastladım Size, Rast Bir Şarkıyla Ağzıma Sıçar Gibiydiniz...

malikanemizin müştemilat kısmına 25 metre mesafede ikamet eden komşularımızı tanıştırayım...bir tane kızcağız var, adı embır...okunduğu gibi yazıyorum...deli mi ne?ağzı iyi laf yapıyor, sağlam bir duruşu var ama o kadar mutsuz ki...kafayı seks ve ilişkilerle bozmuş...çok yalnız çok mutsuz.tüh diyorum vay haline elde yok avuçta yok...belli ki başında bi büyüğü de yok...tek sığındığı özdeyiş "dünya kendi etrafında değil bir kadının amının etrafında döner" özdeyişi olmuş.güzel de buna sığın sığın nereye kadar.zor yani...pek de çirkin ama olsun gideri var...o da siyah beyaz ya da sepya modda takılmaya yeminligiller familyasından...

bir tane de çocuk var...umacının yamacından geçmiş bir siması var...çok sevdim onu ama dünyalar çirkini yani büyük konuşmak istemiyorum ama gece filan görsem korkar basarım feryadı...arabeskçi abilerimiz feryada gücümüz yok demişler ama allahtan benim feryat etmeye gücüm var yani.neyse bu çocuk zekasından yırtıyor,seviyorum onu.çok saygılı çok tatlı...hiçbir şekilde aynı yatağı paylaşmayacağımı bildiğim halde tuhaf bir bağlılıkla kanıksadım onu...ölene kadar bu böyle gider...bu çocuk kız arkadaşı varsa eminim mutlu eder...çünkü çirkinlerin mutlu etme zorunluluğu kader defterinde yazılıdır...

bir tane de alternatif bir kadın müsvettemiz var.çok acayip onu da ailecek seviyoruz.aforizmaları ve metaforları sürekli götümüze batsa da o can yani.biseksüel olabilir...cinselliğe karşı pek bi özgür gördüm onu."fikirlerimle sikerim lannnn"derecesinde göktürüyor son tahlilde.kendisi yok allahı var hoş bir hatun...ama yine sepya moda talim ettiğimiz için malın fatura emtia cinsini tam olarak kestiremiyoruz...ben diğim elma kurusu siz diyin elma yarısı...ama kurtsuz...

anaksimendros'un sol taşağından düşmüş bir abimiz de var.vayyy yeme de yanında yat.valla yatamam beni bile bayabilir. sürekli felsefi metinler içinde boğulmuş bir bünyenin yanında yatsam n'olur amına koyim.istemem yatamam...sadece uzaktan keşif halindeyim ama keşif mahalli ne durumda sormayın...yemiş kazığı, yemiş kazığı filozof olmuş bu abi....onu da sevdik ve başa tac ettik, buyrun....

sıkılıyorum,sıkılıyorum ne yapsam diye dala budağa sarıyorum ve beni rahatlatacak daha az aktivite gerektiren insanların yamacına sokuluyorum.çoğuna göre aptal olan ama içten insanlar bunlar.aforizmaları,anaforları yok.bu arada anafor burda yanlış kelime oldu ama olsun ziyanı da hakketen...küçük minnacık düşüncelerin hüküm sürdüğü mevsimlerde yaşamak bu anlarda cidden işe yarıyor.kesap kitap derdi yok.sürekli beyin siken birileri yok.maskeler yok ya da varsa da zaten siz onları hemen düşürüyorsunuz.hatta bunun bilincinde olduğunuz için o maskeyi düşürmek yerine maskeli halleriyle bile kabul ediyorsunuz o derece yani...durum cidden mis bu küçük dünya tarafında.büyük dünyanın akıl karıştıran ve sinir bozan etmenleri nispeten daha az...

son olarak komşularımızdan natalie'ye değinmem lazım.aslında güzel bir kadın ama sanırım frijit.kimse onu sikmediği için iyice kavonoz içindeki beyine dönmüş. aktif difüzyona uğramış zar gibi mübaret...her lafında bir iğneleme var.eh şanslı karı yani.suratının masum kıvrımları ile işi götürüyor ama pazara çıkarsan alan memnun olmaz kaybeden de üzülmez.ama asıl anlamadığım bu haline rağmen erkekler ondan uyarılabiliyor.bi kaç kişinin onu düşünerek mastürbeyşın yaptığını duydum.hımmm ilginç.e kimseye vermeyince haliyle erkek bünyeler soluğu osbirde alıyor.ah tatlım benim zavallı aşk böcüğüm,patolojik "human nature"m...senin de amın hayali olarak da olsa para ettiye biz milyar dolarlık baby muamelesi görmeliyiz...

ev alma komşu al demişler...şanssızlık mıdır nedir hep bana saykodelik komşular düştü...onları yine de seviyorum.sevgi-nefret düğümlenmesi yaşadığım anlarda hayatı daha fazla sevmem için bana ilham kaynağı oluyorlar...kendilerine 1 gram faydaları olmasa da bayan olanları erkeklerin boşalma vasıtası, erkek olanları da taşak geçmek için rabıta-ı mahsusa oluyor.ohhh misss...

bahar akşamı demişken hele hele başlıkta rast makamından söz etmişken bir şarkı zikretmeden olmaz.malum herkes şarkı paylaşmak için bu aralar gavur amı gibi yanıyor...gerçi ben yanmıyorum...hem gavur değilim ki...ahahah sıçtım gene.eheee...buyrun bu şarkıyı tanıyın,tanıtın ve dinleyin efenim...

Rast Şarkı:Gönül aşkınla gözyaşı dökmekten usandı artık

Makam: Rast
Usûl : Düyek
Beste: Selâhaddin İnal
Güfte: Ali Sarcan

Gönül aşkınla gözyaşı gözyaşı dökmekten usandı artık
Zira gözde yaş kalmadı sabr ile uslandı artık
Ağlasam da faydası yok sevsem de zamânı geçti
Zira gözde yaş kalmadı sabr ile uslandı artık.

MÜZEYYEN SENAR'dan dinlemek için: http://bit.ly/bDiO6M

16 Ekim 2010 Cumartesi

Hardcore Aşk Böcükleri

birkaç hafta önce "aşk tanımlayıcıları, aşkı tanımlayıp bırakır herkese tek tek sevgili bulamayacklarına göre;imkansız aşk, aşk tanımı dışındaki bir başka aşktır" şeklinde bir tanımlama yapmıştım.meğerse imkansız aşka gebe ne bünyeler varmış.şöyle ki hoşlanılan taraf işi ne kadar zora sokarsa cidden renk hoşlanan için siyahtan beyaza dönüyor.sahip olmaya yönelik isteyiş katlanarak artıyor :





-sana karşı içimde tarif edilemez bir duygu var tatlım, seni seviyorum ama senden kaçmak uzaklaşmak da istiyorum.keşke bunu başarabilsem ama yapamıyorum...
-hımm...belki beni saplantı haline getirmiş olabilirsin...şöyle düşün, diyelim ki yattık...sonrasında beni yine sevecek misin?önemli olan bu aslında...
-elbette seveceğim valla söylemesi ayıp sana karşı içimde hiç cinsel hissiyat yok...başka duygularla seviyorum seni...seni düşünce çiçek böcek geliyor aklıma,sikimi bile unutuyorum, varlığı bir anda hayal olup sadece tuvalete gidince var olduğu aklıma gelen bir obje...böyle saf duygularla seviyorum seni...
-çok ilginçmiş cidden...yani cinselliği bi kenara itmen oldukça tuhaf...
-her erkek kendine benzeyen kadın ister aslında, kendi gibi konuşan,kendi gibi düşünen...duygularının esiri olmayan düşünen bir kadın...
-anladım şu zeki kadın muhabbeti.ama ben zeki kadınların öldürüldüğüne çok tanık oldum...
-cidden mi hangi katil yapmış bunu?
-o mana da değil salak...yani başlangıçta büyük bir ihtirasla başlayıp sonradan sıradanlığa dönüşen tutkulu aşklardan bahsediyorum ve genelde gemiyi ilk terk eden taraf erkek oluyor.ehhh kadında sik gibi gemide farelerle yarenlik etmeye başlıyor...
-hayır...beni anlamadın galiba...
-yok aslında seni çok iyi anladım ben.şöyle anlatayım.mesela seni seviyorum diyen bir karakter ertesi gün "bebeğim ağzıma oturur musun amını dillemek istiyorum" diyebiliyor.yani kelimelerin geçiş üstünlüğü arasında bağlantı olmadan seçilen yol biraz tehlikeli gibi...
-ikinci gün mü diyor bunu?
-evet aynen ikinci gün...
-ben onun ta...
-tamam koyda böyle bir realitede var yani.aşk ile seks arasında çizgi yok diyenler artmaya başladı gibi...bilemiyorum saçmalık sanırım...
-da ayrı olacak tatlım..
-anlamadım?
-ahah şaka yaptım yahu!!!
-delisin...
-evet sana deliyim...gelsene biraz yaklaşsana bana...saçlarını koklamak istiyorum...
-tamam geldim kokla bakalım...
-deli oluyorum sana...neden acaba...
-bilmem fazla güzel değilim aslında belki de aynı dili konuştuğumuz için olabilir...
-evet bence de aynı dil...bunun bir başka açıklaması olamaz kanısındayım...
-seviş benimle...
-ciddi misin?
-evet...
-ölürüm ben sana ya...ver bakalım bir dudak...
-dur!!!
-ne oldu hata mı yaptım...
-bilmem...sadece merak ettim...acaba sevişmeye başlasak bu bir adım daha öteye gider mi diye...
-nasıl yani?
-soluğu yatakta alır mıyız diye dedim canım...
-bilmem!
-ilginç çünkü az önce sevince sikim bile kalkmıyor diyordun.biraz ikilemdesin sanırım...
-ama sen de beni hep zayıf noktalarımda avlıyorsun...
-hayır avlama filan değil bu sadece duygularının gittiği yönü merak ediyorum ben...
-hangi yönmüş bu...
-şu anda seninkiler güney yönünde..
-ahahha!!sen kesinlikle delisin...
-evet biraz var gibi...
-sence biz de imkansız bir aşkın tarafı mı olacağız?
-bunu siktiğimin aşk tanımlayıcılarına sormak lazım...
-nerde onlar?
-her yerdeler ve bir boka yaramıyorlar.sadece işleri akıl karıştırmak...
-ne yapmalıyız...
-hiçbişey yapmayalım bence...sormayalım,düşünmeyelim,hatta yaşamayalım bile...yaşanmamışlıklar bile öyle bir patlama anına denk gelsin ki sadece sıkıca kenetlendiğimizde bir anda birbirimize bakan 2 çift göz olalım...sadece göz....
-evet...olalım ya.ne güzel olur...
-evet.......................

14 Ekim 2010 Perşembe

Margarin Fiyatları Hızla Artarken Kölelik Senin Neyine Cafer?














-kadınlar şöyle,erkekler böyle,kadınlar şöyle erkekler böyle,kadınlar şöyle erkekler böyle,şöyle,böyle,şöyle,böyle,neden,neden,neden?
-iyi misin cafer?
-evet bunu bi yerde okumuştum sürekli söyleyince zihni açıyormuş kıymetli zevcem...
-tamam zihinden çarpımı bırak da git 1 tane margarin al...
-para yok ki nasıl alıcam?
-tamam benim mantonun cebinde bozukluk olacaktı,ordan margarine yetecek kadar al.çabuk ol ama,bak fazla alma sakın yoksa ağzına sıçarım cafer...
-tamam hatun tamam,gidiyorum gelirim birazdan..


*

-osman abi bana 1 tane margarin versene?
-al lan göt...çalışmıyon mu gene?
-iş yok abi bakıcaz artık.
-tamam oğlum tamam bişey dedik mi?al şunu da.poşet kalmamış.gazeteye sardım.
-saol abi...anacunu sikimmmm..bu ne lan.
-ne oldu?
-yok bişey abi hadi gittim ben...aman aman bunlar nasıl dillenir lan.oy oy oy.hım bi bakalım dertleri neymiş...ge-ce-de 10.000 dolar kaza-na-cak taşak-lı er-kek aranıyor (mu)!!! eee o erkek benim işte.gidip hemen şu işin aslını öğrenmeli...


*

-merhaba hanfendi...ben gecede 10.000 dolar kazanmaya geldim.
-tamam geç şöyle taşağını tartıcaz önce.
-nedenmiş o?
-ilanı okumadın mı sik kafalı!taşaklı adam arıyoruz.kıl kuyruklarla işimiz yok.seks köleliği için en önemli kural budur.yiyenin bir daha yemesi için köle alımında ilk kuralımız budur.gerçi sen çok çapsız görünüyorsun ama neyse dene bakalım şansını belki başarırsın.
-he he...merak etma canım bendeki taşak hepimize yeter.
-uzatma..taşağını götüne sokturtma bana.tamam geç şu tarafa...


*

-cafer!!!!!!!!!nerdeydin lan.margarin yalan oldu tamam da bari arasaydın ya.yoksa beni boynuzlamaya mı gittin lan şerefsiz.
-yok hanım yok yok..zengin olduk.gecede 10.000 dolara seks köleliği yapmaya başlayacağım.hadi yine iyisin..
-iyi de yapacak olan sensin.sana giren çıkandan bana ne?ver şu margarini sen.eee nasıl aldılar ki seni o gavurlar.onlar sikmediğine pabuç giydirmezler lan...
-yok yok taşağım baya bir ağır geldi kabul edildim...
-ya!!!bu taşağın ağırlığını senelerdir ben nasıl anlamamışım cafer?doğru söyle karıya-kıza mı gittin.nerden çıktı bu köle möle olayın.hem kölelik kaldırılmadı mı lan.insan hakları cart curt hesabı.
-yok hanım yok..herifin artık seni kuş sütüyle besleyecek...elin artık hep sıcak suya girecek.
-yanmasın sonra?
-anlamadım!!!
-yok lan yok sen taşak derken ben de taşak geçim dedim...hadi bakalım belki şansımız döner de yıllardır işe yaramayan taşakların bizim yüzümüzü güldürür...
-heyt ulan evetttt...olacak bu iş...


*

-işinize son verildi cafer bey...
-neden?
-bak sana bey dedim.neden, neden deyip beni deli ediyorsun cafer?beğenmemişler performansını.dildo mu ne onu kullanamamışsın...bilmiyorum falso vermişin işte.bitti,gitti,buraya kadar.uzatma.
-ona değilde buraya kadar geldim de seni sikemedim ya berna ona yanıyorum...
-hadi ya...valla olurdu ama geç kaldın,atılmadan önce olurdu.eeeeeeeee sahibinin olmasa da taşaklarının hatrı var...


*

-ne oldu neden bu saatte geldin cafer?senin dudak,ayak peşrevi çekme saatlerin değil mi bu saatler?
-kovulduk hatun,kapandı o sayfa...
-olsun siktiğin yanına kar kalmıştır.eh bu da bi meslek sektör olmuş artık.
-en azından 10.000 dolarımız oldu,dişini bi gece daha sıkaydın ya lan.
-valla kötüyüm ben,beceremedim...
-tamam,tamam dert etme yine bana kaldın lan cafer....


-bitmedi-

13 Ekim 2010 Çarşamba

Ama Bu Cinayet Bir Çılgınlık

-öldürme beni,ne olur öldürme!!!
-şşşşttt...sadece bi kaç saniyelik bir acı,sadece düşündüklerini hatırlayarak daha da çamura batmaman için bir seçenek bu...sana şans veriyorum ama sen bu bönkörlüğüm karşısında beni cezalandırıyorsun...ben bunları hak etmiyorum...ölmen gerekiyor...
-ama kötü şarkı söylüyor diye benim canıma kast etmenin nesi adil.bu kadar adilsen eğer benim seni öldürmem lazım ki sen hiç şarkı bile bilmiyorsun lan!
-olay repertuar sorunu değil...
-ıayhhhhh!!!tamam daha fazla saplama,kanıyor,bırak beni ne olur,yaşamak istiyorum,gerekçelerim var....yaşamam lazım...güneş yüzü görmeyen yerlerim var.lütfen bıçağı 1,5 cm daha saplama,bu şekilde bırak ne olur!!!yalvarıyorum...
-aslında ben bıçağı sana hiç saplamadım,sadece kötü şarkı söylediğin gibi hissiyatında kötü,saplantığını uydurarak yine beni hayal kırıklığına uğrattın...
-tamam öldür lan!!!hasta mısın oğlum,manyak mısın lan sen,psycho-filozof musun orospu çocuğu,yeter...
-sadece bir şans daha veriyorum..değerlendir.şimdi başla...
-...follows you around all day and you wake up soaking wet...cause between this world and eternity.there is a face you hope to say...
-tamam sus... "say" değil "see" olacaktı sesin kötüydü hafızan da zayıfmış.sözleri yanlış söyledin...ne yazık ki öldürmektan başka seçenek bırakmadın bana.sorumlusu sensin...
-lan psikopat denyo,güfteci misin lan sen...yeter lannn...yeterrr.öldür de kurtulayım...
-!!!!!!
-jhfdjfsdjf kendine niye sapladın bıçağı.sen ne biçim katilsin...tamam geber de ne oluyor derdin ne beni delirtmek mi amacın...
-ya-şa-makkk is-te-yen senn-di---
-tamam öl o zaman, yaşattığı işkence beni de yarım yamalak öldürmüş gibi oldu.dur hele.şu bıçağı biraz da ben saplayayım sana daha derinlere nüfuz etsin orospu çocuuu...
-ıayhhhh sapla lütfen daha derinlere sapla..
-öldün mü?tamam mı?
-............................................................................................................
-eee kimse yok,ben bunları nerden uydurdum!!!

12 Ekim 2010 Salı

İçinde Aşk Yok Sadece Ölüler Ve Sofistike Götler Var

mithatın yatağında 04:00

-müziği biraz kısar mısın mithat?
-"this is the new shit" seni eskisi gibi uyarmıyor sanırım...bunda es--
-tamam kes...beni evime bırak...yine aynı anda olmadı,sinirlerim bozuldu...
-bir kez daha ne olur.bu aralar az seks yapıyorum.
-3 fazla bile oldu mithat...
-tamam o zaman seni evine bırakayım ben.
-tamam gel ama bu son,yaklaş, nasıl vazgeçilmez bir piçsin anlamıyorum.seninle sadece zeki bir orospu çocuğu olduğun için yatıyorum, gerçi bildiklerinin bana faydası yok ama...içime girerken siyaset konuşmuyoruz ya da ben seni ısırdığımda omzunda descartes'in izi çıkmıyor.sana ait olan sadece senin.ben sadece bana ait olanı alıyorum mithat ve bu senden daha zeki birini bulana kadar devam edecek...
-sen mühendistin değil mi?
-evet hala öğrenemedin mi? s*ktiğin kadının mesleğini bilmeyecek kadar aptal olamazsın...
-sorun bu değil de neden bu kadar çok konuşuyorsun diye düşünüyorum.tamam vazgeçtim s*kmicem seni.yataktan kalk ve defol...
-keyfin bilir!!!

muratın odasında 10:00

-nerdeydin arzu?
-sevgili kocacığım beni merak mı etmiş?
-sadece nerde sürttüğünü ve kimin altına yattığını merak ettim.
-mithatlaydım bilirsin iyi s*kiyor...
-ne demek istiyorsun?
-korkma seni s*kti demiyorum.handan ile üçlü takıldığınızı ve senin sadece izlediğini biliyorum.hem böyle olmasaydı başkalarının altına değil senin altına yatardım tatlım.
-böyle konuşamazsın ben senin kocanım.
-evet ama s*kemeyen bir koca.hımmmm tatlım dışarı bir bak.
-evet baktım ne var ne ne ne!!!
-hiçç...sadece bakmanı istedim.sadece ne kadar boktan olduğunu suratına vurmak istedim.sen benim her dediğimi yapan bir boksun o kadar...
-senin kokuşmuşluğunun yanında az kalır arzu...
-evet kokuşmuş olabilirim ama sağlıklıyım,böyle mutluyum senin gibi mutlu olmak için çiftleri devşirmiyorum.hem bir de becerebilsen ona da amenna...
-ben dışarı çıkıyorum..
-tamam murat defol hatta bir kaç saat uğrama...

1.sınıf restoranda 19:00

-kızlar arzuya bakın...çok iyi görünüyor bugün ne yediyse yaramış hadi gidelim konuşalım biraz.arzu nasılsın.tebrik ederim.kapmışsın yeni nesil short stroke silindir projesini...
-silindir sensin proje de sana girsin handan.hahahah...
-şaka mı bu?
-artık değil tatlım baya bi eskidi,bunu şaka olarak yapanı s*kerek çoğaltıyorlar artık.evet proje benimdir zekamla becerimle kaptım onu demek isterdim ama değil.sadece mithatla olan sağlam diyaloğum sayesinde oldu bu. bilirsin beşeri ilişkilerim sağlamdır.
-bilmez miyim?
-bu arada murat bişey anlattı.
-kim?
-kocam tabiki..
-ne allattı!
-iki gece önce alkollü bir şekilde birlikte olmuşsunuz.ama sen bi türlü muratın s*kini kaldıramamışsın.sadece izlemekle yetinmiş.sana onun yatakta kötü olduğunu ima etmiştim neden ısrarla kocamın koynuna girdin?
-şey---
-sus...çirkin olabilirsin ama aklını kullanarak iyi sevişen adamları bulabilirsin, murat bir s*kime yarasaydı sanırım çevresinden ben pervane olurdum değil mi?bak umursamıyorum bile.onunla zeki olduğu için evlenmiştim ama artık onu her gün başka başka erkeklerle aldatarak kendi zekama zeka katıyorum.
-cidden işe yarıyor mu?yani zeka açısından?
-ahahah evet IQ'um artık 1500. allahın malı ne alakası var...tamam sıkıldım.sen iktidarsız adamların altına yatmaya devam et,ben bir içki içip çıkacağım.
-sen hayatımda gördüğüm en zeki kadınsın arzu.
-evet zekilere vere vere organizmama işledi sanırım...sen hesabı öde ve bir boka yara ben çıkıyorum...
-tamam şekerim.ağzına sıçtığımın kaltağı(içinden)

otto santralde 23:00

-yanınıza oturmak istesem ileri gitmiş olur muyum?
-ne kadar ileri gittiğine bağlı...
-çok ileri değil...azıcık...
-otur bakalım...
-çok naziksiniz.
-direk konuya girsek dıyorum genç adam.
-isminiz nedir?
-arzu...
-konu neymiş..
-yemeğini yedin,içkini içtin ve sıra sekse geldi değil mi?yani şöyle rahat rahat uçuran bir orgazm...
-vuuuu...çok açık sözlüsünüz.
-hayır asla... çok gerçekçiyim.. biraz eğilip bakarsan nasıl ereksiyon olduğunu sen de görebilirsin.buraya kadar çadır kurarak geldiğini anlamayacak kadar da şuursuzsun...
-hatırlamıyorum...
-anladım..
-ben aslında evliyim sevdiğim bir karım var ama seni de sevdim...
-demek beni de sevdin...ne kadar sevdin peki?
-bir geceye sığacak kadar.yetmez mi?
-fazla bile...şu sıralar bırak geceyi bir kaç saat bile beni yoruyor...
-gidelim mi?
-nereye?
-benim eve...
-sanmıyorum...
-sebep?
-çok salak görünüyorsun ne bilim yani seninle konuşmak eğlenceli aslında sadece yazdıklarını okusam belki boşalabilirdim ancak çekici görüntünün ardında tarif edemediğim bir boş alan var.burayı doldurmak içinse ne gücüm var ne de zamanım...şiirselsin ama dokunmuyor işlemiyor falan filan...
-sen kaybedersin...
-neden senin s*kin altından mı, zümrütten mi?
-vayyy işlev diyosun..
-hayır ananı s*kerim diyorum..ben gidiyorum kendine güzel bir kadın bul ve ağzına oturt tatlım...zira dilin iyi laf yapıyor...

murat ile 04:00

-opppps!!!ne oluyoruz iyi misin?
-neden kocan değil miyim?canım istedi işte olamaz mı?
-o sürtüğün şey içine kaçmadan kalçamdam uzaklaştırsan diyorum...
-offf tamam ayrı yatalım diğer yatağa geçiyorum ben...
-ne farkeder ki orda ya da burda bu bana yetmediğin gerçeğini değiştirmeyecek...
-senin kadar s*k hastası karı görmedim...
-sebebi kim acaba?
-hadi seninle felsefe konuşalım mı?eskiden severdin...
-evet senin bir bok olduğunu sandığım ve seninle henüz yatma teşebbüsünde bulunmadığım zamanlarda...
-olsun yeniden deneriz.
-keşke s*k nakli mümkün olsa.o zaman belki şansın olabilirdi.evet bir beynin var ama sadece salt beyinden ibaretsin murat...
-boşanalım mı?
-boşanmayalım biz boşalalım ne dersin?
-cidden mi hadi hemen soyun al ağzına başlayalım...
-eşeğin *mına su kaçırmasan diyorum.bensiz bi halt yapamazsın.eh ben de sensiz biraz zorlanabilirim haliyle.yaptığım her şeyim meşru bir zemine oturması için kahrolası karın olarak kalmam gerekiyor murat..
-ben çok sıkıldım ama bu işten...
-limon limon limon... kabul kötüydü.neyse sen diğer yatağa s*ktir ol git ben mastürbasyon yapacağım senin de görüp zevk almanı istemem,bu sana ödül olur.
-tamam gidiyorum.ha bu arada proje senin olmuş,hayırlı olsun...
-tamam defol.hayırlı oldu zaten.
-ne halin varsa gör...
-beynini s*kim murat...
-sürtüksün kızım.
-sen de o sürtüğün kocası...
-bitmedi-

11 Ekim 2010 Pazartesi

Özel Bir Anı Sonuna Kadar Yaşanmasına Fırsat Vermeden Bitirmenin Gereksizliği

İlk günde olmasa bile -ki mümkündür- en azından 5. ya da 6. günde tanımaya çalıştığınız birine karşı özel şeyler hissettiğinizi düşündüğünüz oldu mu hiç?Bir öyküde de bahsi geçtiği gibi kalp herşeye ve sahibine rağmen kendini koruyormuş ya hani, hah burda da buna benzer bir bir hadise var gibi...Mantığınız başka sularda yüzse dahi duygularınız sadece belli bir kişiye odaklanıyor ve siz ne kadar karşı koymaya çalışsanız bile kendini bir şekilde korumaya alan kalbiniz, içten içe sarmaşık gibi ağlarını örmeye başlıyor.Yadsıma içine girseniz dahi kalbiniz gerçeği su yüzüne çıkarmak istercesine daha hızlı çarpmaya başlıyor.Aslında aşk da böyle birşey...Kişinin kendini inkarı gibi ama taşıdığınız tek bir yürek her defasında gerçekleri haykırmak için esas asker pozisyonunda....

Samimi olma noktasında kendinize karşı samimiyetsizliğiniz de içine düşülen bu tuhaf durumu özetliyor gibi. Sanki ekşi olgunlaşmamış, içburkan, kekremsi bir meyve ama karşı konulamıyor; cezbedici bir yanı var ve yedikçe doymak ne yazık ki mümkün olmuyor...Aslında isteme ve istememe kompleks bir şekilde içiçe girmiş durumda. Aşkın her zaman nefretten beslendiğini düşünüyorum hani şu klişe ve çoğu kez boktan olarak nitelediğimiz zıt kutuplar sorunsalı...Şayet ortada hastalıklı ve önüne geçiklemeyen bir istek yoksa şayet günden güne elden çıkarılan kişisel parçalar içinizde bir yerlerde birikmiyorsa; sadece sevgi ve arzu imgelerine sığınarak bir aşkın tarafı olduğunuzu iddia edemezsiniz...Çoğu kez hastalıklı olarak dahi tanımlanabilecek bu karşı konulamaz duygu, elde teme ve sahip olma tarafını da bu nefretten alıyor. Aslında ortada bir uzlaşma hali var gibi ancak aşk beslenilen taraf sürekli bir düşünsel çıkmaz içinde tartılarak, çözülmesi zor bir düğümün bağcıkları yapılmak isteniyor. İşte en tehlikeli olan bu...Çünkü bu derece bir düşünsel aktivite varsa bunu beyinden söküp atmak bir yana bir kaç saniye unutmaya çalışmak bile imkansız...

Ne kadar aşkta taraf olsak da tarafsız olamıyoruz, karşımızdakine verdiğimiz değer bile sadece kendi duygularımzı okşayan bir araçtan öteye geçemiyor.Bu yönüyle bencil ve egoist bir aşık imajı ortaya çıksa da yaratılan bu tehlikeli figürün müsebbibi yine aşık olunan vazgeçilemeyen taraf....Bu durumun kadın ve erkek açısından da farkı yok.Kalın bir urganın her bir parçasının sahip olduğu sıkılıkta aynı zamanda açık bir pencereden havalanan perdenin yansıttığı gevşeklikte bir alan bu alan...

Sevişme ve seks gibi eklentilerden izole ettiğimizde salt aşk için tarafların yaşadıkları özel bir ana değinmek istiyorum.Belki yakalanan ilk randevu ya da tesadüfen yaşanan bir karşılaşma...Birbirlerini her açıdan beğenen iki kutbun düellosu aslında bu. Yaşanan saniyelik gelgitleri değerlendirmek ve duyguların kelimelere dökülmesi için karşılıklı iletişimle bazı paydalada buluşabilmek... Ne var ki bu duygusal yoğuşmada işler her zaman umulduğu gibi gitmeyebiliyor.Sadece romantik sözlerle bezeli bir sevgi objesine değer atfettiğinizi düşünürken karşınızdaki taştan,duvardan çıkabiliyor tabi bunun aksi de mümkün. Sadece tek bir saniye... Evet sadece hayatta yakalanan tek bir an ve buna biçilen değer belki hayatın bundan sonrası için milat da teşkil edibiliyor. Tabi taraflardan biri yaşanılan bu özel anı sonuna kadar devam etmesine fırsat verip öldürmediyse... Seçilen tek hatalı bir kelime ya da yanlış bir tavır yaratılan bu dünyayı bir anda yerle bir edebiliyor. Sadece aşkta değil hayatın her alanında geçerli olan bir kural aslında bu. Doğan,büyüyen ve gelişen bir filizi koparıp atmamak için azami ihtimam göstermek ya da gösterememek... Sabırsızlık ve elde etme saikiyle onu yok etmemek... Tabi ortada madden gelişen bir filiz varsa...Aşk aşk deyip kıçını yırtan ancak kapısına dayanınca hoyrat tavırlarla yok eden tipleri bu bakımdan seviyorum çünkü aşk onlara küsüyor ve bir daha kapılarını çalmıyor... Acıma ve sevme parelelinde, bu yoksun insanların durumu sadece medet umma ve izleme noktasından öteye geçmiyor. Çok yazık değil mi ama bir yönüyle de çok adilce...

Sonuca ulaşmak için seçilen yol, sahibinden iz hatta onun nefesini taşır. Sebep olmadan sonuç da olamayacağına göre Niccolo Machiavelli eşya üzerinden gitmek yerine Wilde gibi ruh üzerinden gitmek her zaman tutarlı ve en sağlam adım...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Yeryüzüne Erken İnen Bir Melek

Hiç sevişirken ölen iki sincabın hikayesini okumuş muydunuz? Sanmam çünkü öyle bir hikaye yok, sadece sevişen iki sincabı görerek bunu anlamlandırmayan çalışan sayın benin(kendim) hikayesi olabilir ki henüz sevişirken ölme tecrübem olmadı. Olay tamamen relaks gelişen bir zamanlama vakası: Yeryüzüne erken inen melekler... Mekansa yok belki de her yer.

Hayatını başkalarına adayan ya da yaşamının büyük kısmında bir başkasının sorumluluğunu omuzlarında taşıyan insanların gözlerindeki bakışları ben gördüm. Yaşama sıkı sıkıya bağlı, kuralcı ve prensip odaklı bir tavırla çevrelerine güçlü bir resim çizerken içten içe aşksızlıkları karşısındaki burukluklarının iliklerine kadar işleyişlerine tanık oldum. Her defasında yaşama ve yaratma ekseninde başarılı şeylere imza atan, kendi ile birlikte başkalarını da bir yere taşıyan ama konu aşka gelince çekimser kalan tatlı insanlar bunlar. Tek bir bakışla ya da tek bir sözle hemen harekete geçmeye hazır, hızlı manevra yapabilen ama gerçek sevgiye de bir o kadar uzak olan gerçek aşk açları... Onları seviyorum zira hala yaşanabilir bir dünya olduğuna ve bu dünyada da aşk olduğuna dair en ciddi emareleri göz bebeklerinde taşıyorlar.

Kaderin bir cilvesi olsa gerek yeryüzüne erken inen bu aşk canlısı yaratıklar ne yazık ki aşkta kaydedeğer bir yol almak için çabalarken tıpkı öteki hayatlarında oldukları gibi başkası için aşk yaşayabiliyorlar. Yücelttikleri ve bir ikon olarak tanımladıkları bu aşk objesi kendi payına düşeni alıp bunu ekarte edebiliyor. Çünkü asksızlıkla kavrulmuş bir bedenin zaaflarını ve boşluklarını dolduran diğer taraf yine aşka geç kalan asıl tarafı yarı yolda bırakabiliyor. Ancak biraz da suç yüryüzüne erken inen bu aşk meleklerinde. Geçkalmışlıkları yanında imkansıza çok yakın olan tarafları, ister istemez onları da zorluyor. Zora yakın olmak güzel, zoru sevmek iyi ama kendi değerinde pay ve payda olmayınca ortaya çıkan sonuç iki karşışıklı uçurum gibi. Uçurumun arasındaki serin sular ise oldukça soğuk ve dalgalı. Doğru aşkı bulmak için çırpınan birinin kendini ifade edebilmek için kendinden yaşça küçük biri ile hissi münasebete girmesi de toplum nazarında tasvip edilmeyen bir başka olumsuz faktör. Ancak toplumu siklemeyen ısrarcı aşk açları herşekilde kaybetmeye mahkumlar. Keşke kazansalar. Keşke yarattıkları ile koşut olarak aynı doğrultuda yol alabilseler ama bu da madden ve şeklen imkansız.

Yaşı benden oldukça büyük olan birinin gözlerindeki açlık hoşuma gidiyor. Göz hapsine alıp bir müddet bakıp ardından çekip gitse bile arada geçen saniyelik süreyi ben yılmışçasına kıymetlendirebiliyorum sonuçta kıymet takdiri bana ait bir başkasına ya da kamusal memurlara değil. Ancak sevgi hücresinin zarı olarak kapsayıcı ve kuralcı bir şekilde bana yaklaşan biri öncelikle tecrübelerini ve yaşam deneyimlerini anlatsa bile başlangıçta meraklı bakışlarla başlayan bu sohbetin sonunda aşk adı altında cinselliğe de dokunacağının farkındayım. Hiçkimse ben aşkımı uzaktan yaşıyorum görmesem de duymasam da aramızdaki sevgi çemberi bizi besliyor demesin. Öncelikle bakışlarda başlayan merak ve heyecan uyarımlarının kalbe ve sonradan tüm bedene yayılması beni inanılmaz heyecanlandırıyor, bu beğenilme hissi dışında çok başka bir kutsal amaca hizmet ediyor:Ruhsal tatmin... Karşımdaki dünyanın şeklen en mükemmel yaratığı olsa da ruhen bana bir şey veremiyorsa; onunla kurduğum irtibat ya hava ya da su olabilir ki asla ateş ve toprağa teneffüz edemez. Bu bakımdan hayata çok erken başlayan ama aşk sorunsalı içinde açlık yaratan bu tatlı yeryüzü melekleri benim nazarımda kutsal bir mertebede.

Sığınma hissi, ait olma dürtüsü ya da güven telkinine ihtiyaç belki benimkisi ama kendimde bu kadar eksik noktayı gözüm kapalı tanımlayabiliyorken bırakayım da aşkta eksik olan noktamı bahsettiğim o heyecan yumağı tamamlasın. Sevişerek ölen sincaplar kadar olmasa da aşkın bu alanına bahşettiğim bu kalıcı değer benim için nadide bir çiçek değerinde ve yüksek bir eder. Seçilmiş bile olsam böyle bir aşkı yaşamaya değer...

9 Eylül 2010 Perşembe

Kısır İnek ve Besili İnek

"Gayri Safi Milli Hasıla ve Gayri Safi Yurtiçi Hasıla acaba bu sene ne kadar olacak?" derken sayfama gelen bir mentionla irkildim. Halbuki örümcek ağı teoremini koluma ve gövdeme uygulamak için dakika sayıyordum ve hemen düşünmeye başladım. Acaba bir erkek bir kadına neden "Senden bir türlü kurtulamayacak mıyım kısır inek?" der? Kendime baktım ve bir inek olmadığım gerçeği ile yüzleştim kulaklarım kocaman değildi, geviş getirmiyordum ve uzunca bir kuyruğum yoktu. İnek sevmediğimden değil de sadece arada özdeşim kurmak için yaptım bu saçma kıyaslamayı zira vaki zamanında inek ve manda gibi hayvanları beslemişliğim hatta yavrularına kocaman biberonlarla süt içirmişliğim vardı. O manda yavrularından biri olan 1 aylık "Burt" dudağımdan beni yalamaya çalışıp bunu başarmış olsa da geviş getiren bu canlılara karşı tarif edilemez bir sempatim vardı.

Sorun geviş getirmeyen ve erkek olarak tarif edilen bir faninin bana bu tanımlamayı yapması noktasında düğümleniyorudu. Madden ve şeklen bir inek olmasam da belki de kısırlık isnadı noktasında çekincelerim vardı belki de inek değildim ama cidden kısır bir yaratıktım. Son sistem tıbbın getirilerini düşündüm bir an ve kısırlığın da günah ve ayıp olmadığı gerçeği ile yüzleştim. Bu da insanın hallerinden biriydi ve kısır diye çarmıha gerilen bir vak'a henüz tarihte yaşanmamıştı. Aklımdan geçen onca soru beni bir neticeye ulaştırdı, hülasa verilen ile alınan noktasındaki eşitsizlik belki de beni cidden kısırlaştırmıştı.

İnsanlara verdiğiniz değer ya da onlarla ilgili bakış açınızı ne kadar geliştirirseniz geliştirin ne yazık ki sizi görmek iztedikleri gibi görüyorlar. Ben Gayrı Safi Milli Hasıla'yı düşünürken bir başka boyutta adım kısırlık sıfatı ile yan yana anılabiliyor. Halbuki kısır benim bildiğim bulgurdan yapılan sağlam bir meze ancak bu da herkes için öngörülebilir bir tanım olmadığından bir suçlama vesikası olarak üzerime mühürlenebiliyor ve bu mühürün fekki de hiç kolay değil.

Devamında "Birini çok sevdim ve o beni öldürmeye çalıştı, birini sevmedim ve o beni öldürmeye çalıştı" önermesi benim haklılığıma karine oldu. Sayfama düşen kısır inek sıfatı sadece bir düşünce değil bir zihnin kusuşuydu. Hiç tanımadığım bir zihin belki de tanıdığım ama onu tanımamı istemeyen hastalıklı bir zihindi bu. "Çok sevseydim yine beni suçlayacaktı, sevmedim böyle oldu" dedim ya hani aynıları tanıma noktasında da geçerli gibi. "İyi tanıdım hemen yok ettim, tanıyamadım zaten yoktu" gibi. Hasmım amacına ulaştı ya ben onu yine de alkışlıyorum. İnek olup olmadığımı ya da kısır olup olmadığımı sorgulamamı sağladı bir an için, cidden ben böyle biri olabilir miyim dedim ve hemen de kendime gelemedim. Bu yüzden şunu öğütlüyorum; atılan bok içeriği ne olursa olsun mutlak surette değdiği yerde bok olup olmama noktasın şüphe bırakıyıor, bunun önüne geçmek imkansız ancak bunun öyle olmadığını da kendi kendine öğütlemek hiç kolay değil. Ben kötü biri değilim desem bile biri bunu bana "kötüsün" diye 40 kez söylerse kötü olabilirim, tabi onu ne derece de ciddiye aldığımda önemli. Bu bakımdan "sen iyisin"i ne kadar ciddiye almıyorsak "sen kötüsün"ü o kadar ciddiye alıyoruz. İnsan psikolojisi maalesef böyle ve menfi uyarıcıları hemen kapıyor.

Kısır inek değilim ama karşımdaki besili inekse ben ona besili inek olduğunu söylerim çünkü ben kısır olmadığımla yüzleştim ve sıra ona geçti. O da besili bir inek olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorunda. Ben besili değilim derse bu onu bağlar tıpkı kısır olmadığımın beni bağlaması gibi. Ben yine Gayri Safi Milli Hasıla'yı düşüneceğim yine bedenimle ilgili teoriler kurarak iktisadi analizler yapacağıma ama o besili olarak kalmaya devam edecek. Hayat çok garip, gelişen durumların kimi nereye getireceği belli olmuyor; besili bir hale dönüşmediğim sürece böyle düşünmeye de devam edeceğim. Ta ki bir başka saldırı ile karşılaşıp, yeniden kendimle ilgili durum değerlendirmesi yapanadek...

8 Eylül 2010 Çarşamba

Yüksek İrtifa Masalları Vol 1

Bazıları sıcak sever bazıları da salak.Karşımızdaki insan biraz hoşumuza gittiyse onun en karşı konulmaz zayıf halini düşünerek bundan haz almaya çalşırız bu bencillik değil de bir anlamda telepatik bir sanal bağdır ve tüm sanal bağlar insanı doğru yöne götürmeyebilir. Örneğin araba kullanan birini o an taciz edebilir eğer erkekse ona zorla oral seks dahi yapabilirsiniz çünkü o anda o potansiyel bir salaktır ve tüm zeka faktörlerinden izole olmuştur.Gerçi araç kullanan denek erkekse elbette bu onun açısından arzu edilen bir durumdur ama salaklık kalkanına bahşedilen değer sadece bunu öngören için tek taraflı bir derecelendirmedir. Allah'ın salağını bu şekilde hem sevip hem de değer verirken hatta sevgilerin en yücesine layık görürken bir anda elden avuçtan uçabilir de. Çünkü aklı selim olan taraf kendini dünyanın mükemmel yaratığı olarak görse de salak olarak nitelediği taraf kendine göre bütünüyle kendini dünyanın en akıllısı görebilir. Bu ihtimalde; kurcalanmaktan keyif alınan "Salak,Salak,Salak!.....Cıvvvv!" diye sevgi çeperine alınan pek mülayim sevgili salağımız bir başka ellere, dillere gelebilecektir.

Kendi zekası ile övünürken salağının gidişi ile ortada kalan, bu kez kendi aptallığına yanmalı mıdır yanmamalı mıdır?Elbette ki dünya büyük gidenlerle ilgilenmiyoruz ve herdaim önümüze, işimize gücümüze bakıyoruz. Çıkış noktamız duygularımız hareket manevralarımız akıl olduğu sürece sorun yok. Ancak severken karşındakinin de bir insan olduğunu, salak bile olsa bir gün çekip gidebileceği ihtimalini düşünerek gardımızı alırsak elbette bu öngörü pratik pek çok ihtiyacımıza cevap verebilecektir.

90ların Ebrusu ne derdi hatırlayalım: "Zincir vurulmaz rüzgara, karşı konulmaz bu aşka, çaresi yok bunun başka, elimiz mahkum..." Aşk anlamında sen kimseye mahkum değilsin de karşındakinin de bir an için sana mahkum olmadığı gerçeği ile yüzleş ve silkelen. Hah o zaman seyir halin de hareket kaabiliyetinde süper. Aşkı seviyoruz, yaşamak güzel, karşımızda bizi havalara uçuran biri var .Hem sempatik hem dadından yinmez bir modda. Ancak biraz da severken kendine gösterdiğin özeni karşındakine de göstermek gerek. Akıllıyı oynamak kolayı seçmek asıl olan aptalı oynamak. Hele hele akıllıyı oynarken aptala doğru yol almak en acı olanı. Hayatın her alanında olduğu gibi aşkta da değer verme önşart...

Salak olmuş olmamış ya da su katılmamış salak olmuş, karşınızdaki insana mutlak surette ihtimam gösteriniz, üzmeyiniz. Hah arada arpasını kesebilirsiniz ancak hiç arpa vermezseniz o da gider ve kendini arpa manyağı yapacak bir kucak bulur. Hem de kendini akıllı hissetmesini sağlayacak namütenahi sıcak bir kucak.Kendi kucağımız candır hatta candan öde başka kucaklar istemezük!!!

5 Eylül 2010 Pazar

(+30) Sonbahar Rüzgarları

Yaz bitti ve içselleşmiş çok fazla hayal kırıklığı içinde birikerek eylül geldi. Yaza dair gerçekleşmeyen pek çok planın üzerine bir de sonbaharın kekremsi belirsizliği çöktü.

Birincisi sen hala terk eden sevgiliyi düşünüyorsun tamam güzel de keşke hep böyle aşksal aktivitelerle hayat akıp gitse keşke ama akmıyor...

İkincisi tek başına yaşasan aslında sorun yok. Ama çevredeki kamyonlar dolusu olumsuz uyarıcı da tuz biber. 30 yaşını yavaş yavaş aşarken pek çok yaşdaşın evlenmiş durumda mesela Alper... Evlendi barklandı hatta yakında çocuğu olacak... Sinirim bozulmuyor diyemezsin eh bu benim hayatım nasıl istersem öyle yaşarım tesellisi de karın doyurmuyor artık. Evet sonbahar böyle piç böyle belirsiz böyle tuhaf bir şekilde adamın ağzına sıçar. Devamında kış gelir ve bu kez de planlarını yaza ertelersin sanki yazın başına cemre düşecekmiş gibi. Sen evde eski sevgiline ait bir bluzu bulup ağlarsın ama dışarda acımasız hayat tüm gücüyle önüne kattıklarını aşındırmaya devam eder. Sen elinde telefonla beklersin ama telefon sadece hak etmeyene çalar...

Aşkın ya da aşksızlığın tarihsel kaybedişi ve yıkımı yanında varolmanın dayanılmaz ağırlığı altında boğulurken sonbahar rüzgarları eser ve önüne kattıklarını başka yerlere ne yazık ki götürmez... Sonbahar rüzgarlarını sevmiyoruz seveni hiç sevmiyoruz. Hazan mevsiminde her şey yalan her şey düzmece ama kendimizi seviyoruz ya bu yeter. Mi acaba?

Üçüncüsü de sıkıntılar alıp başını yürürken kimlik bunalımının mevsimsel tesiridir bir türlü işe yaramayan kendi ifade yöntemi acaba bu kez nasıl şekil değiştirecek? Hayatın kattıkları yanında senin benim ya da onun hayata katamadıkları da bir başka yük. Keşke yaptıklarımızla iz bırakabilsek, bir şeyleri değiştirebilsek o bizi değiştirmeden ama treni çoktan kaçırmış acemi liseli aşık modunda da ne yazık ki çoğu fikir atmosfer boşluğunda uçup yokolmaya gebe. Keşke yokolmasa keşke geri dönüşümü muhteşem olsa ama geri dönüşüm şu an için sadece atıklarda geçerli bir olgu. Sonbahar da üstüne gelince belli belirsiz kaybedişler yine bir başka kaybedişlere gebe...Pencereleri kapatıp rüzgarı hissetmemeye çalışmak ise sadece bir kandırmaca evet kendinle övünebilirsin kendini iyi kandırıyorsun. Tıpkı benim gibi...

Ama yine de bir ümit var ne de olsa mükemmel insan zırhı hala mevcut ve şuursuzca kullanılmaya devam ediyor hem de rüzgarın tüm gücünü kesecek şekilde...

26 Ağustos 2010 Perşembe

Tüzel Kişilik ve İşe Yaramaz Perdesi

Medeni Hukuk dersi Volum 2'de yer alan ve hukuk hayatı boyunca bir sikime yaramayan dernekler ve sair tüzel kişiler kısmında "Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması" adlı bir teoriyi okumuştuk. Perde aralanarak tüzel kişiliğe atfedilen hak ve fiil ehliyetine bir paye biçiliyordu.

Ancak yaşadığımız evrende münasebet manevralarımız hep gerçek kişilerle olduğu için biz bırakalım bu işleri de gerçek kişilere bakalım değil mi? Bence "de"

Twitterda ya da facebookta(facebook kullanmıyorum) bazı şahısların ağzından salyalar akarak dadandıkları bilinen bir vakıadır. Bazısı arkadaşlık ister bazısı da sarsılarak boşalma... Konu bu da değil ama buna yakın. Konu; kendini gizleyen latent karakterler. Örneğin bok, boktur ben boka pamuk helva dersem maddi gerçeğe yönelik bu inkarım beni göte çevirir. Gerçek birdir ve değişmez. "Herkesin gerçeği kendine" sözü ise semt pazarlarında ve orta sınıf talebelerinin buluştuğu cafelerde masalara kazınan saçma bir sözdür bunu unutun.

Yani gerçeklerle yüzleşme noktasında insanın kendine bu denli aciz kalışı çok enteresan. Marilyn üstadın dediği gibi "I dont Like The Drugs But The Drugs Like Me" gibi bir ikilem var ortada. Karşı koyma ama bir yandan da arzulama ve elde etme dürtüsü.

Bana ulaşmak için erkek rolüne soyunup, daha sonra lezbiyen olduğunu açıklayan karakterin nasıl ki, bir halta yaramayan tüzel kişi perdesinden farkı yoksa; gerçek kişi olmayı başaramayan bu şahsın o perde kadar da bir anlamı yok. Keşke olsa ama yok. Halbuki baştan bana lezbiyenim dese belki ona göre bir başka sirkülasyonda konu gelişecek. Ama baştan ölü doğan bir olgu sonradan canlanmıyor ne yazık ki. Aynısı felsefik sözlerle konuya giriş yapan ama daha sonra sex pictolsu anımsatan ağır abiler için de geçerli.

Gizli lezbiyen gibi, güzeli oynayan kukla çirkin ya da akıllıya soyunan aptal adam gibi konu başlıkları çoğaltılabilir. Ancak olmayınca olmuyor. Dürüstlük erdemdir bunu bir şekilde öğrenilmiş davranış modellerimiz içine soktuk velev ki öğrenmek değil uyugulamak da gerekir. Bu bakımdan ne olursa olsun içsel hesaplaşma sonucu akıl sağlığını yitirmemek için önce dürüstlük diyoruz. Çünkü dünya büyük, herkese yer var. Ama herkim, kendisi olduğu sürece yer var.

Son olarak bir fahişenin sigarasını yaktım diye ben de fahişe olmam kaldı ki fahişelik kötü bir şey değil kanunlar tarafından sosyal güvence altına alınmış bir beşeri meslek. Yeter ki işin sonu ruhsal boyuta ulaşan bilişsel fahişeliğe varmasın...

20 Ağustos 2010 Cuma

Bir Kadın Manifestosu:Futbolda 70lerin Minimal Boyutlarına Dönülsün




Kevin Keegan, 70lerde her kadının rüyalarını süsleyen bir giderim aracı olmuştur. Zira;

Siyahların yılları 90lar, sıçtım mavisi 80ler ve kekremsi 70ler. Özellikle 80lere burun kıvıran parlak 90lar kuşağı 70lerden fazlasıyla hazzeder. Epilasyon kavramının olmadığı hatta porno fimlerin, bir kaç pozisyon görmek için mercekle izlendiği 70ler coğrafyasında; oldukça özel alanlar almış başını gitmişti evet özellikle başını!!!

Tüm dönemlere hükmeden spor dalı futbol da 70lerde estetik açıdan dönemin dinamiklerinden nasibini almıştı. Porno film izleme olanağı olmayan dönemin kadınları sadece futbol müsabakalarını takip ederek rahatlıkla orgazm olabiliyordu. Mini minicik, minnacık hatta varla yok orası şortlata teslim edilen dönem futbolcularının dolgon kalçaları ve götleri izleyeni büyülemiyor aynı zamanda cünüp de edebiliyordu. Evet mesele de buydu... Dini risaleler de bile yer alan meni mi mezi mi; sper mi yumurtalık mı; şehvetle mi ihtiyari mi sorularını mıncıklarcasına kütür kütür yaşanan yıllardı bu yıllar...

2000lere gelindiğinde artık çuvalı andıran formalar ve upuzun paçalı don misali şortlar bu sporun estetiğini öldürdü. Ama kadın aklı candır yer yer de yılandır. Futbolla orgazma ulaşması zorlaşan kadın alternatif dallara yöneldi ve huzuru atletizmde buldu.

Atletizmde sık sık yaşanan spor kazaları aç kadınların arzularını yer yer bastırsa da bu dala gönüveren spor adamlarının çukulata renkli oluşu da bir başka sorunsaldı. Sadece hayali ile yetinen kadın bu kez şorttan sarkan siyah şeylerle bırakınız uyarılmayı tahrik dahi olamıyordu.(Burda mantık hatası yaptım tahrik önce gelir-mi acaba?) Şorttan sarkan şeyleri görmek istemiyoruz sadece hakkımızı istiyoruz. 70lerin mini şortlarına geri dönülsün. Çocuklar da ağlamasın. Bu kısım da sosyal mesajım olsun.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Medarı İnkişaf Vapuru















Medarı İnkişaf Vapuru ile çıkılan son yolculuğumuz var ya hani?
Beni sana tutsak eden işte o son yolculuk...
Deniz, ben sen hala aynıyız, martılarda bir değişiklik yok.
Sadece bende kalan bir yara bandı ve bir ataç.

Sadece düşünüyorum, bir gidişin ertesinde kalan aşkı; makyajla ayakta tutma çabamızı.
Döneceğini umut etmenin ertesinde tek düşünce bu.
Bazen sen olmak istesem de,
Yine ben, hep ben, benliğim belki de sadece sana uzanamayan bir araç...

münhasıran:diclehanbaban

6 Ağustos 2010 Cuma

Sen Erkesin Lan, Yarasa Değil!

Muhtemelen balina ve yarasa gibi canlıların memeli olduğunu maarif sistemine dahil olan her canlı öğrenmiştir. Peki öğrendik ama faydasını gördük mü? Sanmam, çünkü memeleri nerde onu bile göstermediler.

Literatüre "chauvesouris" olarak geçen bu müstesna yarasa hayvanı da memeli ve sahiden etrafa yayılmış haklı bir nam-ı var. Pek çok erkeği kıskançlık krizlerine sokan bu sevimli şeyin haklı şöhreti kendi boyuna yaklaşan cinsten. Tam boyu demesek de boyunun yarısı kadar var yani.

Velev ki sözün özü şudur ki; homosapiens olan insan kişisi kendini diğer memelilerle kıyaslamamalı ve muhik sebepler ve sağlık gerekçeleri olmadıkça, bedeniyle ardışık yaşamayı öğrenmelidir. Çuval ya da (ko)şet olarak tabir edilen bir hanımefendi ile tenasülde bulunmadığınız sürece kendinizin ne kadar mükemmel olduğuyla övünebilir, etrafa sevinç gülücükleri dağıtabilirsiniz. Zira sizden boyunuz kadar bi uzuv bekleyen yok varsa da evlerden ırak!!!

Biz hünanist bireyler olarak yarasaları seviyoruz elbette insanları da... Cins, ırk ve renk ayrımı yapmadan verdiğimiz mesaj şudur ki: Sen insansın lan! Yarasa değil!

27 Temmuz 2010 Salı

Kapı Kırdıran Çok Çılgın Aşk:Gerdek Şükelası



Hayır Hasenat Linki:
>>> http://www.youtube.com/watch?v=XQKsiHrWmDo YOUTUBE Sayfasından da izleyebilirsiniz. Youtube de mi yok. Hemen sizi blog dışına alalım ozman, taam sinirlenmiyoruz...

Hikaye:
Birman külot, yastık örtüsü, leğen örtüsü, yorgan yüzü, fiskos masası örtüsü, yumurta kıracağı, terlik giyme makinası, güvertür, havlu kenarı, karyola takımı, oda takımı, vitrin örtüsü, yağdanlık, dantel perde, delik işi örtü, ajordan tanga, kibritlik, koltuk kılıfı, kanepe, tuvalet ve işlenmiş taharet bezi bir gelinin yeri gelir namusundan öteye geçer.

Lezyonlar:
Çeyiz tam değilse hayatta vermeyiz verene de kötü gözle bakarız ki bu kadınsı bir dışavurumdur.

Beklenmeyen Durumda...? :
Evlilik arafesinde olan erkekler açısından bu didaktik video ile toplumun kanayan bir yarasına parmak basmak istedük. Seks her zaman olur ancak eksik çeyiz engeli kanayan yarayı daha da kanatır.

Yandan Yandan Etki:
Hey sen! Benim için kapıları kırar mısın?

20 Temmuz 2010 Salı

Gözlerin Yeter, Nihâvend, Güfte/Beste: Osman Babuşçu


Şu felek yüzüme gülmeyiversin
Hergün başka gülen gözlerin yeter
Bahtıma bir güneş doğmayıversin
Gönlümün ışığı sözlerin yeter

Rüzgarlı yağmurlu boralı selli
Gönlüme aramam başka teselli
Şiirli türkülü şarkı gazelli
Gönlümün nakışı sözlerin yeter

Beklemem artık ben gülecek bahtım
Peşinden koştum da yine bıraktım
Neyleyim vefasız tac ile tahtı
Başımı koyduğum dizlerin yeter

19 Temmuz 2010 Pazartesi

François Sagat'a Mazbatalı Özüne Dön İhtarnamesi(Noter Kaşeli)


Her kadının en kötü kabusudur sevdiği adamın ibne çıkması. Ancak ben Sagat'ımı ayyuka çıkan global şöhretine rağmen pek bir seviyorum. Esmer olsun iki gram fazla olsun hesabı adam esmer, bi de dövmesi tam kafatasında. Çok ilginç bi adam! Kutup tamalı son hardcore filmini sırf Sagat'ın hatrına izlesem de açıkça burdan kendisine sesleniyorum:

Özüne dön Sagat, Sen ne kadar kendini hor kullananan bi teneke gibi davransan da bu hor halinle kabülümüzsün. Nedendir bilinmez onca erkek arasında seni seçtik, hatta sevgide seni seçtik.

Gerçi bu ihtarme yerine tebliğ edilecek mi bilinmez ama en azından toplum katında yerleşik bi kurala karşı gelmiş olduk! Sagat'ı arzula"yarak" 'Siken yaranır'ı bi kanara bırakıp, sikilen yaranır' söylemini an itibarı ile ortaya atmış bulunuyoruz.

Sagat!!! Rahat dur, akıllı ol, akıllı olacaksın, yoksa bu ihtarnemenin tebliğ şerhini alarak noterden sana 2. bir ihtarname daha keşide ederek dava bilem açaruk ruhun duymaz! Adam ol lan 2 dakika. Şişş.... ses yok bunda. Bırak yavrum o topu ayağının altına alacak başka bişey bulamadın mı?

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Ebe Seviyesine Yükselemeyen Ara Sıçanın Dramı

Hayata dair çok fazla lanet olası yaşanmışlıklar vardır, bunlar maalesef gece yatınca yatakta debelenirken kişinin aklına birden geliverir. Öncelikle kafanın üzerinde yanan bi ampül şeklinde belirse de uykusuz geçecek günlerin habercisi olabilir.

İyi bi işin olabilir, toplumda gıpta edilen bi yaratıksın belki de hatta güzelsin ne bilim yakışıklısındır da, ben onu bilemem. Ancak kendi vicdani hesabında sürekli atmaya çalıştığın goller bi şekilde direkten dönüyorsa; çevren için cevher olsan da kendi nazarında yeni sıçılmış dumanı üzerinde bi bok bile olmayabilirsin.

Bu nedenle gardını en yüksek seviyeye çıkarıp, mürafaa durumunda bile horoz kesilen bir canlı gibi görünsen de bi yerde delik var demektir. Hayatta ebe olamayıp, hep arasıçanı kalmak da böyle bir histir. Mutlu değilsindir bir kere. Para ve mevki ile mutlu olabilen onca küçük yaratığa imrenirsin çoğu zaman ki bunlar seni mutlu etmez. Mükemmeliyetçi yanını bi yana bırakıp tarım toplumunun insanının yaşamına yaklaşan bi dozda hayatını düzenlersen, belki benim gibi sen de ebe olma yönünde müspet bir adım atabilirsin. Elim sende. Ebe......