9 Şubat 2011 Çarşamba

Dilek Pastanesi'nde yıllar önce içilen bir kahvenin ardından Galata yürüyüşü...


Bazen insanın aklına gelen sepya hayaller bi anda her şeyi darma duman edebiliyor. Dilek Pastanesi'nde yıllar önce içilen bir kahvenin ardından Galata yürüyüşü ya da köprüde yenen balık ekmek daha dün yaşanmış gibi yakın bi dönemi çağrıştırsa da üzerinden geçen zaman, hafif ama acı bi tebessüme boğuyor yaşayanı...

Evet henüz hayaller yokken, yapılan planlar birbirini tutmuyorken, anı yaşamaya yönelik kısa sevişmelerin yarattığı heyecanların getirdiği mutluluk nasıl da yer ediyor insan beyninde… Hatırlamayı unutamamak çok kötü lakin.

Onunla yediğin balık ekmeğin ardından “İyi bunu yemeden önce sevişmişiz yoksa ne bok yerdik canım” ya da denize bakarak sarıldığın bedende kaybolup sıcak hislerle “Ne haber yarram yea” demeyi boğularak nasıl da özlüyor insan...

Hele hele dokunup hissederek zamanı kilitlemeye çalıştığın o anlar? Her bi saniyeden binlerce dakika yaratmak için çırpındığın o kahrolası anlar!!! “Hadi bi kahve daha içelim, olmadı ardından çay içelim, ardından yürüyelim ama hep gözlerimiz birbirimize kenetlensin” gibisinden yaşanmışlıkları arttıran o kutsal anlar…

Hepsi yıllar sonra belki de boğazında bi düğüm olarak kalıp acıtıyor ancak yaşanan her şeyin daha dün gibiymiş gibi bi hisle ağzına sıçması dışında yarattığı bi imge yok aslında. Yenilen içilen elbette kar ancak yaşanılan sadece geride kalan yıllara hapsolmuş bi esir…

Güzel yıllar, keyifli yıllar, onunla anlamı olan yıllar. O çok uzaklarda olup, yılların ardına hapsolmuş olsa bile… Sevmenin yeterli olduğu yıllar...

12 Aralık 2010 Pazar

Başlıksız

Aslında Aristo'nun karma rejimlerinden, yönetim şekillerinden ve özellikle "Tiran"lığın akıllara zarar zorba uygulamalarından bahsetmek isterdim ama tecavüze uğrayan ya da dayağa maruz kalan bir kadının öncelikle "acaba başkaları ne der" diye yaftalandığı bir ortamda, kadın aklımla felsefeye/siyasete bulaşacak kadar sikkodan bir beynim yok canlarım...

İçine aşk kaçan çoğu şeyi eleştiren ve konu olduğunda da bunu kendi bakış açısına uygun bir şekilde seramik hamuru gibi şekillendiren erkek öngörüsünün hakim olduğu bir ortamda aşk mesajları vererek beyninizi de sikmicem. Tehlike yok korkmayın...

Size yumurta tokuşturarak oyun oynayan çiftlerin sevişlerinden de bahsetmeyeceğim....

Bahsetmek istediğim şeyler yıllar önce size manyak hislerle aşık olan ama bunu sizin yıllar sonra fark ettiğinizde soğuk su etkisi altında bocalayan beyniniz de olmayacak...

Yine daha entel görüneyim diye sik, am ve bilimum organlara aforizmasal tanımlar tanımlar getiren bünyeler de konumuz dışında...

Ama ben bir insanın çok hoşlandığı hatta yer yer idolü olarak gördüğü nefes alan bir canlıya karşı beslediği hislerin, onunla tanışınca cart diye götüne geçmesinden bahsetmek istemem. Yani hayaliyle seviştiğine bi şekle dokunduğunda aslında onun da kendin gibi nefes alan hisseden bi suret olduğuyle yüzleşmenin getirdiği sancı... Bunlardan uzak durun tanışmayın, uzaktan sevin, boşverin...

Herkesin idolü kendine zaten unutalım gitsin...

Şöyle de bir durum var. Bazı insanları tanıyoruz, zamanla onları seviyoruz. Seviştiklerimiz de oluyor arada.. Sevdiklerimiz de... Bazılarına ulaşılmaz değerler atfederken, bazıları ummadığım bi anda çekip giderek, bizleri sığıntı bir piç gibi ortada bırakabiliyor... Onların üzerinden uzun vadede plan yapmasak bile "neden ben" sorusuna bulamadığımız cevap bir yerlerimize çıkmamak üzere giriveriyor. Evet öyle insanlar var ki yazı da yazdırıyor, öyle de insanlar var ki - - -

Sadece gidişinden sonra biraz toparlanayım , şöyle bir nefes alayım derken bu sefer geri döndüklerini görüyorsunuz. "İyi de ben tam kendime yeni yeni gelmeye başlarken bu şekilde dönerek neden beni ters düz ediyorsun piç" demeye fırsat kalmadan kelimeler boğazınızda düğümleniveriyor. Ne giden ne seven... En çok ağza sıçan unutulmuyor. Aslında unutuluyor ama unutturmamaya yönelik sanki baskı varmışcasına kendinizi kronik bi unutmama haliyle sıkıp öldürmeye çalışıyorsunuz...
Sizi tanımayan biri hakkınızda ilk başlarda olumsuz yargılarda bulunup, yavaş yavaş tanıdıkça aslında düşüncelerinde yanıldığını anlıyorsa; bir müddet sonra hisleri bir inkar içine de girebiliyor."Evet senden hoşlanıyorum ama sanırım bu aşk değil" gibi. Aslında bal gibi de aşık ama yanılgıları ve hayal kırıklıkları altında o kadar boğulmuş ki herkes hakkında olumsuz düşünmeye programlanmış gibi. Ama bir kez tanıyınca da hemen bağlanabiliyor ve asla gitmiyor. Bu tür için gitmeler yok ama kalınca da maalesef tutunamıyorlar. İçlerine işleyen iyilik öngörüleri hep başlarına iş açıyor. Keşke mutlu olabilseler ama dedim ya gitmedikleri için bunlar hep gidenlerin ardından ağlamaklı bir şekilde el sallamaya mahkum oluyorlar...

Değer vermeyen, düşünmeyen ve sevmeyenler ise her gittiklerinde değere bindikleri gibi döndüklerinde de aynı değeri görüyorlar. Ama bu değişmeli... Sevmeyin onları olur mu?Yapmayın bunu. Görmezden gelin...Unutun ve üzerine bir miktar toprak atın.Bunu yapın..En azından -kendinizi siktir edin- gidemeyen, gitmeyi bilmeyen o değerli, düşünceli tür için yapın...

8 Aralık 2010 Çarşamba

Kendine Yaptığın Haksızlık, Daha Da Yakıcı Bir Tatla Ağzına Gelecek Belki, Ama Kusamayacaksın...


Bazıları, Rakım Çalapala okumayı sever, bazıları Memduh Şevket Esendal'ı... Bazılarımız her şeye tepkiyle yaklaşır, bazılarımız ise ezilir ve tepkisizlikten havaya suya karışır...

Bazı erkekler, hayatları boyunca karşılarına çıkan kadınlara lanet okur, üzerlerine bulaşan kadına sahiplenememe zayıflığını atmak için... Bazı kadınlar sadece hayatlarına giren tek bir erkeğe sığınırlar, güvene olan şüpheli inatlarını kırmak için...

Tuhaf...

Bir anda sadece bir kaç saniyelik bir görüntü nasıl da insanın ağzına sıçıveriyor. Tesadüfen karşılaştığın 2 yıl önceki yatak arkadaşın aslında sana yerinde saydığını hatırlatabiliyor.Belki arada zıplıyorsun ama ayağına takılan engeller koşmak yerine yürümeni bile engelliyor.

Öyle anlar var ki geçmişten gelen en değersiz bir kişi bile inkar etmeye çalıştığın belki de umursamadığın hisleri suratına vurabiliyor...

"Ben aslında bağlılığı, sadakati severim ulan, karşıma adam gibi biri mi çıktı da bağlanmadık!" serzenişi işte o anda götüne giriveriyor. Yalnız bir şekilde, oradan oraya savrulup; hayata iyi ya da kötü bir şekilde yön verirken; aklını alabiliyor. Hep bir gece önceki ruh halinde kalmasını istediğin ama yeni durumlara kanalize olmak zorunda kalınca seni yarı yolda bırakan kahrolası aklını...

Şimdi sen son tanıştığın beden ortağı arkadaşınla sevişip belki orgazma bir adım yaklaşmış durumdasın. Evet mükemmel bir boşalma ile her gün yaşadığın rahatmaya bir göz atacaksın. Ama sana geçmişi hatırlatan her obje karşına çıktığında içindeki ateşi daha da yakacak. Birlikte olduğun her insanın sayısı arttıkça içindeki yalnızlık ve kendine yaptığın haksızlık daha da yakıcı bir tatla ağzına gelecek belki, ama kusamayacaksın...

Ve sonrası...

Sevgisizlik başını döndüreceke ama sen heveslerine tutunacaksın. Taki Memduh Şevket Esendal okumaya başladığın bir gecede André Gide okuyan yeni biri seni arayanadek...

20 Kasım 2010 Cumartesi

Şimdi O Bir Başka Okey Masasında Sevgilisiyle Sevişiyor...Senin Aşık Olduğun Kız İse Başka Masalarda Başka Başka Ruhların Canını Yakmaya Devam Ediyor.


çok fazla gerilere gitmeye gerek yok aslında sadece 5 yıl öncesine giderek karşında titreyen o kız vardıya sadece düşün bi onu...heyecandan konuşamayan, okey masasına bi türlü kabul edilmeyen sıska mavi gözlü uzaktan izleyen o kız...hatırlıyor musun? masadakilerle gülüp oynarken dışarda kalan ve değer görmeyen o zavallı kız...çelimsiz ve silik bir kız...

masada yer alan sevgilini de iyi hatırlıyor olmalısın...yatağı iyi olan sevgililer zaten genelde unutulmazlar... sadece düşünceleri bile insanın içini ısıtabilir. ısınırsın evet ama bu denli ateşli bi aşk yaşadığınla nedense yolların bi şekilde ayrılır...beraber yediğin, içtiğin, sıçtığın her şeyin birlikte amına koduğunuz aşkınız bi anda avuçlarınızdan kayıp gider ne tuhaf!

okey masasını uzaktan izleyen, oyuna davet edilmeyen kız ise sadece kızdır aslında her hangi bir duygunun tarafı olmaya layık görülmeyen alelade bir kız...onunla oyun oynayamazsın, içemezsin,eğlenceli değildir muhtemelan kendini evliliğe adamış sıkıcı bir bok olduğunu düşünür durursun hep...sanki hiç evlenmeyecekmişsin gibi...sanki yıllar sonra evlilik düşüncesi aklına düştüğünde bunalımdan ölmeyecekmiş gibi...sanki evlilik hayatının uzağından seni seyredecekmiş gibi...

ama ne tuhaf şimdi geçmişe dönüp baktığında sana aşık olan ama yakınına yaşlaştırmadığının bu dünya iyisi kıza aslında ne kadar aşık olduğunu hissediyorsun değil mi? yıllar sonra dünya iyisi bi kızı kaybetmenin acısı iliklerine işliyor belki de... ama iyiler hep böyledir uzaktan izlerler ve kaybederler ama bunu görmek için kendi kaybetmişliğinle yüzleşmen gerekir belki de...seni hayatın boyunca en çok sevecek kişi şimdi bir başkasıyla... senin sevdiğin kişiyse zaten başkasıyla...yalnızlık çok kötü...

sen şimdi bir cafede biranı içip, geçmişi düşünüyorsun ama sana deli gibi aşık olan kız yıllar sonra ona aşık olduğunu anlamışcasına telefondan seni arıyor birden...keşke bu mümkün olsa...şimdi o bir başka okey masasında sevgilisiyle sevişiyor...senin aşık olduğun kız ise başka masalarda başka başka ruhların canını yakmaya devam ediyor...sen yalnızsın...belki başkaları da...biranı bitirmeden masadan kalkma isteği de belki bundan...kalk ve uzaklaş kendinden ve biradan...evet sadece kendinden ve sığındığın bir şişe biradan...

9 Kasım 2010 Salı

Kendi Kendime Yakıcam Bu Piçi Dedim Ama O Kadar Zavallı Ki O Kadar Bitik Ki, Bitli Kadını Alıp Baştacı Yapan Bir Boktan Ne Beklersin?

bazen diyorum bırakayım bu işleri yok ağdaydı yok değildi uzasın gitsin orman olsun...bakmasınlar!yani bakan da öyle bir bakıyor ki mantıklı bi tarafı olsa içimdeki östrojenin hatrına gidip kulağına belki bi kaç meşk sözcüğü neşredicem ama nerde amına koyim!yok,yok,yok bende yok yok...dışardan kale gibi görünen bi arkadaşımın evinde başladı herşey.meğersem kızın içinde ne taklacı güvercinler varmış...piuvvvv!o derece...içiyor doymuyor,yiyor daha yok mu diyor,allahtan aşırı dozdan gebermeden bu kadar yaşayabilmiş...

hülasa demlenelim diye geçen hafta home-office'sine gittik bu pespayenin..oh konfor monfor herşey onda yaşıyo yani...özellikle minilerimi giydim gittim belki dışarı çıkarız diye.ağda günüm gelmiş hem aradan ağdayı çıkarırım falan...

sadece 15 dakika süren saadetimiz bunun erkek arkadaşının gelmesi ile son buldu.ya erkekleri anlamıyorum.benim orda ağda yapıcam diye kıçımdan ter akıyor gitsene sevgilinin yanına...neymiş efendim "where do i begin"in orjinal kaydı varmış elinde dinleyim...ama işi biliyor aşk maşk ayağına yatıp kısa yoldan ulaşma derdinde. bildiğin "love story" lan bu dedim ben de.dinlemekten vazgeçtim...

kız arkadaşı ile ikişki bazında problem yaşayan erkekler nedense bir başka kızı çıkış olarak olarak görüyorlar ama aslında bu boka daha fazla batmaya eşdeğer farkında değiller...ben seninle sevgili olmayacağım yatmayacağım da..of of of tamam tamam ben de bir bok değilim ama sadece ağda yapmak için herşeyi bir kenara bırakıp bedenime kanalize olmuşken bu izaç halleri niye demeden de geçemiyorum.çoğu şeyden geçtim de bundan geçemiyorum...yani şimdi mutsuz bir adamı hayata bağlamak için cansuyumu olucaz illa?biriyle derdin varsa onu atmadan bir başkasına yönelmek dert üstüne dertten bir başka şey değil ki göt...

ama ben de mal değilim.doğa felsefesini haz ahlakını bir dayadım kaçsın diye...çocuk bir de felsefe düşkünü çıkmaz mı?burnum büyük git lan git dedim ama tepki yok...ben ağda yapmam uzar uzar eğrilip yün olur benle uğraşamazsın dedim beraber eğiririz dedi...çok pisim lan ben dedim senin de ağzına sıçarım bitlenirsin amına koyim dedim bit candır dedi.pehhh!!!işte bu kadar istediğini elde etmeye odaklanmış bir bünye ile uğraşmak asıl mesele....aman da aman ne kadar manidar...birden yangın çıkarma saiklerim depreşti...kendi kendime yakıcam bu piçi dedim ama o kadar zavallı ki o kadar bitik ki, bitli kadını alıp baştacı yapan bir boktan ne beklersin ki...bu kadar hengame yaşanırken benim sevgili arkadaşımın yanımıza bir türlü gelmeyip beni boktan sevgilisi ile baş başa bırakması da bir başka sikko yön o ayrı...yani insan bi merak eder bu adam içerde ne bok yiyor diye.eh elinden gelse çocuk benim yerime ağda yapacak...allahtan eline vermedim de malzemeleri o sıkıntıdan kurtuldum...

bir boşlukta amaçsızca savrulan bedenlerin ruhlarından bu kadar uzakta seyretmesini anlamıyorum.canım nerde ağda yepmak isterse orda yaparım.ama ben bir arkadaşıma güvenip evine gitmişsem bu benim onun sevgilisine katlanma mecburiyetimi doğurmaz.doğsa da ölü doğar lan doğamaz...keşke mutsuz ve arayış içindeki insanlar sevgilisinin arkadaşlarını becermek yerine kendini becertse... eh madem acı zamanla büyüyen bir olgu, onun içinde patlasın bana ne yani...gel-gitli kıyıları sevmiyorum...dalgaları sevsem de o denize gireceğim anlamına gelmez...limanlar sağlam yerlerdir ama her limana demir atmanın lüzumu yok falan filan...yani ben senin derdine ortak olmak zorunda mıyım arkadaşım...git başka bir çöplükte geber uzak dur benden yani...ama şu da var ki, herneyse...

içerde sızan arkadaşım, sevgilisini yamacımda unutsa da onu uyandırıp evime dönmeyi akıl edebildim..ağda yalan oldu.gece külliyen yalan oldu.oldu evet ama olmadı işte...

7 Kasım 2010 Pazar

O Adam Bir Başkasının, O Başkası Da Bir Başkasının Olmuştu

kendine güveni olan tipleri seviyorum.ne yaptığı ya da ne ile ilgilendiği umrumda değil yeter ki kendi içinde belli bir yol katetmişliği olsun.mesela gülizar...35 yaşından sonra iyice sarkan ve yerlerde sürünen memelerini sanata adayan gülizar, memeleri ile patates baskısı formatında resimler yapıp karma sergiler açan bir performans sanatçısıydı...yerçekimine yenik düşen bu uzuvlar beline kadar sarkıp yere baksa da, gururlu başı daima gökyüzüne bakıyordu.ona imreniyordum sattığı tablolarla kendine sağlam bir kariyer ve sevgili yapmıştı.en azından öyle dolduğunu sanıyordum.o geceye kadar...

-bardan aşağıya çok fena düştün.bir yerin acıdı mı?dur sana yardımcı olayım...

-yok yok iyiyim ben!

-"bir insan yere çakılıp ama karizması çizilmek yerine daha da artar mı?" diye düşünürdüm demek ki sana kadarmış...

-sorsana umrunda mı diye?

-umrun da mı?

-elbette ki hayır salak...

-öyle güzelsin ki yere çakıldın ama hala çekicisin,allam ya nasıl bi canlısın sen,nasıl bi yaratıksın aklım almıyor...

-ve bana yardım etme adı altında memelerime elleyerek fırsatçılığını gözler önüne seriyorsun...ben yere değil önümde dans eden açların üzerine düştün ondan bişey olmadı ama sen sırf bana yakınlaşmak için yardım adı altında beni götürmeye çalışıyorsun...

-siz kadınlar hep böylesiniz.yardım ederiz istismar dersiniz,yardım etmeyiz vahşi adam oluruz...

-bi dakka, bi dakka!!! sen gülizar'ın sevgilisi değil misin lan?nasıl konuşma o orospu çocuğu?

-doğru...

-neden onunla değilsin? buralarda olmalı...bence yanına gitmelisin...ne de olsa sahibin o...böyle sen benim memede seyrü sefaya devam edersen ağzımıza sıçar bilmiş ol...

-cidden bilemezsin sabah uyandığında boynuna yılan gibi dolanan memelerle karşılaşmak cidden sinir bozucu.kaçıp kurtulmak istiyoruma ama yapamıyorum...

-e para karıda.aldığın paranın karşılığını vermen lazım.şöyle düşün onu bedava sikmek zorunda da kalabilirdin ya da üstüne para vermek gibi...yani beterin beteri var...

-bilmiyorum ama senden çok hoşlanıyorum...bunu bu gece sen yere yapışınca iyice anladım...gözümdeki değerin azalmadı.komik ya da iğrenç gelmedin bana.gülemedim bile.akıllar karışık.sanırım sana iyice aşık oluyorum...

-saçmalama ben sana tek kuruş vermem piç kurusu.oh ne ala...üstüne para mı verecez bir de...hem tipim de değilsin...

-yalan söyleyemiyorsun...bana aşık olduğunu gülizar söyledi...beni unutmak için çok yollar denediğini ama başaramadığını da biliyorum...

-sikerim lan böyle aşkı.nerden çıktı bu şimdi...gülizar delirmiş zahir...hem durduk yere romantik duygusal moda sokma beni...ne güzel birbirimizi yiyorduk nerden çıktı bu aşk meşk mevzuu amcık ağızlı piç!!!

-sen yalan söyleyemiyorsun ne yazık ki...bence şansını zorlamamalısın bu aşk yaşanmalı...

-benim sevgilim var ama...

-olsun zamanla beni de seversin...gülizar'ın haberi de olmaz hem.gül gibi geçinir gideriz...

-ben o gülü yolarım oğlum.hasta mısın sen?te allam ya!!!sahibin geliyor bu arada bak...gülizar memelerini düğüm yapmış, yakışmış da...biraz uzaklaş yamacımdan...sinirlenir falan...

-yok yok o birşey demez...zaten günlerim sayılı yeni birini bulmuş...

-ben sevişmeye gidiyorum siz de başınızın çaresine bakarsınız götler!!!...

ilişki bazında karmaşık olduğumu sanırken, gülizar ve paralı sikiştiği sevgilisin bu çıkışı ile abondone olmuştum.kimseyi anlayamıyordum...hoşlandığım ama bir müddet sonra bir başkasının paralı kölesi olan bir erkeği bu şekilde pespayece yitirmek,avucumdan kayışını izlemek bana çok koyuyordu ama yapacak bir şey de yoktu...o adam bir başkasının, o başkası da bir başkasının olmuştu...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Sol Tarafımızda Oturan Bir Porno Yıldızı Ablamız Var O Kadar Zevksiz Ki...

bu aralar meskun mahalde silah atasım,sokak aralarında yangın çıkarasım var...bazılarını toprağa gömesim var bazılarına da gömülesim...çok ilginç ama bazı geceler 20 dal sigara içmeme sebep olan bir piç var.tatlı bi hayalet.bazen uğruyor, sevişiyoruz falan...o değil de bir bedene hem ruhla hem de kocaman gövdeyle girmek öyle zor ki ama bunu bi kez becerince de asla geri çıkamıyorsun.elbette gönüllü bir mahkumiyet ya da esaret hali.neyse ki hayalet hemen gidiyor da akli melekelerim bir anda geri geliveriyor...

artık okuna okuna boku çıkan ama benim sürekli telaffuz etmekten bıkmadığım şu gömlek olayına da değinmek isterim.üzerindeki gömlekleri ne kadar hızlı çıkarırsan ve çıkardığın her parçanın karşılığı olarak karşındakinden de bir gömlek çıkarmasını beklemezsen çırılçıplak ortada kalıyorsun.ben de tüm parçaları bir anda çıkardığım için bazen üşüdüğüm bazen de tacizkar bakışlara maruz kaldığım oluyor.ancak sikildikten sonra kapı kilitlemeyi öğrendim,zamanın en büyük tesiri de bu.çoğu şeyi farkında olmadan öğretiyor.aşamalı olarak yaklaşıyorum çoğu şeye...hatta o sevimli piç hayalete bile...

anlatmaya değmeyecek şeylerin çoğu zaman bizi üzüp yok ettiği aşikar.anlatmaya değer olanlar ise genelde ağzımıza sıçan cinsten.hiç anlatılmayanlar ise umrumuzda değil...biriyle konuşurken onun benimle dertleştiğini düşünüyorum.aslında bu anlatmaya değmeyecek bir olgu.ama bana derdini anlatırken bazen kendimi onunla sevişirken buluyorum.ağlamaklı bi anda gelişen bu sevişlerde elbette şehvet yok...ancak anlatmaya değmeyecek bu sevişlerde nedense ben aşk görüyorum.sizinle ciddi anlamda dertleşen biri en savunmasız,gardsız haliyle sizinle sevişebiliyorsa bu zevk yönelişi değil ancak aşk kaçışı olabilir...ancak bu bile sonrasında bizi üzebiliyor.aşkı bile kendi kendimizi yok etme vasıtası olarak kullanabiliyoru sırf bizi üzüp yok edecek diye, sırf seviştik diye...dertleştiğim hayalet gibi...

şimdiden iyice içip sızarsam içimde alevlenen yangın çıkarma zevkime de daha rahat ulaşabilirim.malikanemizin sol tarafında oturan bir porno yıldızı ablamız var.yani o kadar zevksiz ki ev mi müzikol mü belli değil. milyon dolarlık evde bi bergen posteri eksik.gerçi bergen candır ama ben o evi yakıcam yarın amına koyim...eh alkolü alıp sarhoş ayağına yatıp şuur durumumu da kitabına uydurursan sevgili babacığım kızını kurtarır elbette...yanmalı yanacak...

silah,yangın,hayalet,sigara,porno yıldızı komşumuz,bergen...of iyice aklım karıştı.en iyisi kendi tutarsızlığımla dokunduğum eşyaların bile kimyasını bozmadan önce hayaletimi beklemeye koyulayım...kimbilir yangında bi yardımı dokunur piçin...