11 Ekim 2010 Pazartesi

Özel Bir Anı Sonuna Kadar Yaşanmasına Fırsat Vermeden Bitirmenin Gereksizliği

İlk günde olmasa bile -ki mümkündür- en azından 5. ya da 6. günde tanımaya çalıştığınız birine karşı özel şeyler hissettiğinizi düşündüğünüz oldu mu hiç?Bir öyküde de bahsi geçtiği gibi kalp herşeye ve sahibine rağmen kendini koruyormuş ya hani, hah burda da buna benzer bir bir hadise var gibi...Mantığınız başka sularda yüzse dahi duygularınız sadece belli bir kişiye odaklanıyor ve siz ne kadar karşı koymaya çalışsanız bile kendini bir şekilde korumaya alan kalbiniz, içten içe sarmaşık gibi ağlarını örmeye başlıyor.Yadsıma içine girseniz dahi kalbiniz gerçeği su yüzüne çıkarmak istercesine daha hızlı çarpmaya başlıyor.Aslında aşk da böyle birşey...Kişinin kendini inkarı gibi ama taşıdığınız tek bir yürek her defasında gerçekleri haykırmak için esas asker pozisyonunda....

Samimi olma noktasında kendinize karşı samimiyetsizliğiniz de içine düşülen bu tuhaf durumu özetliyor gibi. Sanki ekşi olgunlaşmamış, içburkan, kekremsi bir meyve ama karşı konulamıyor; cezbedici bir yanı var ve yedikçe doymak ne yazık ki mümkün olmuyor...Aslında isteme ve istememe kompleks bir şekilde içiçe girmiş durumda. Aşkın her zaman nefretten beslendiğini düşünüyorum hani şu klişe ve çoğu kez boktan olarak nitelediğimiz zıt kutuplar sorunsalı...Şayet ortada hastalıklı ve önüne geçiklemeyen bir istek yoksa şayet günden güne elden çıkarılan kişisel parçalar içinizde bir yerlerde birikmiyorsa; sadece sevgi ve arzu imgelerine sığınarak bir aşkın tarafı olduğunuzu iddia edemezsiniz...Çoğu kez hastalıklı olarak dahi tanımlanabilecek bu karşı konulamaz duygu, elde teme ve sahip olma tarafını da bu nefretten alıyor. Aslında ortada bir uzlaşma hali var gibi ancak aşk beslenilen taraf sürekli bir düşünsel çıkmaz içinde tartılarak, çözülmesi zor bir düğümün bağcıkları yapılmak isteniyor. İşte en tehlikeli olan bu...Çünkü bu derece bir düşünsel aktivite varsa bunu beyinden söküp atmak bir yana bir kaç saniye unutmaya çalışmak bile imkansız...

Ne kadar aşkta taraf olsak da tarafsız olamıyoruz, karşımızdakine verdiğimiz değer bile sadece kendi duygularımzı okşayan bir araçtan öteye geçemiyor.Bu yönüyle bencil ve egoist bir aşık imajı ortaya çıksa da yaratılan bu tehlikeli figürün müsebbibi yine aşık olunan vazgeçilemeyen taraf....Bu durumun kadın ve erkek açısından da farkı yok.Kalın bir urganın her bir parçasının sahip olduğu sıkılıkta aynı zamanda açık bir pencereden havalanan perdenin yansıttığı gevşeklikte bir alan bu alan...

Sevişme ve seks gibi eklentilerden izole ettiğimizde salt aşk için tarafların yaşadıkları özel bir ana değinmek istiyorum.Belki yakalanan ilk randevu ya da tesadüfen yaşanan bir karşılaşma...Birbirlerini her açıdan beğenen iki kutbun düellosu aslında bu. Yaşanan saniyelik gelgitleri değerlendirmek ve duyguların kelimelere dökülmesi için karşılıklı iletişimle bazı paydalada buluşabilmek... Ne var ki bu duygusal yoğuşmada işler her zaman umulduğu gibi gitmeyebiliyor.Sadece romantik sözlerle bezeli bir sevgi objesine değer atfettiğinizi düşünürken karşınızdaki taştan,duvardan çıkabiliyor tabi bunun aksi de mümkün. Sadece tek bir saniye... Evet sadece hayatta yakalanan tek bir an ve buna biçilen değer belki hayatın bundan sonrası için milat da teşkil edibiliyor. Tabi taraflardan biri yaşanılan bu özel anı sonuna kadar devam etmesine fırsat verip öldürmediyse... Seçilen tek hatalı bir kelime ya da yanlış bir tavır yaratılan bu dünyayı bir anda yerle bir edebiliyor. Sadece aşkta değil hayatın her alanında geçerli olan bir kural aslında bu. Doğan,büyüyen ve gelişen bir filizi koparıp atmamak için azami ihtimam göstermek ya da gösterememek... Sabırsızlık ve elde etme saikiyle onu yok etmemek... Tabi ortada madden gelişen bir filiz varsa...Aşk aşk deyip kıçını yırtan ancak kapısına dayanınca hoyrat tavırlarla yok eden tipleri bu bakımdan seviyorum çünkü aşk onlara küsüyor ve bir daha kapılarını çalmıyor... Acıma ve sevme parelelinde, bu yoksun insanların durumu sadece medet umma ve izleme noktasından öteye geçmiyor. Çok yazık değil mi ama bir yönüyle de çok adilce...

Sonuca ulaşmak için seçilen yol, sahibinden iz hatta onun nefesini taşır. Sebep olmadan sonuç da olamayacağına göre Niccolo Machiavelli eşya üzerinden gitmek yerine Wilde gibi ruh üzerinden gitmek her zaman tutarlı ve en sağlam adım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder