5 Eylül 2010 Pazar

(+30) Sonbahar Rüzgarları

Yaz bitti ve içselleşmiş çok fazla hayal kırıklığı içinde birikerek eylül geldi. Yaza dair gerçekleşmeyen pek çok planın üzerine bir de sonbaharın kekremsi belirsizliği çöktü.

Birincisi sen hala terk eden sevgiliyi düşünüyorsun tamam güzel de keşke hep böyle aşksal aktivitelerle hayat akıp gitse keşke ama akmıyor...

İkincisi tek başına yaşasan aslında sorun yok. Ama çevredeki kamyonlar dolusu olumsuz uyarıcı da tuz biber. 30 yaşını yavaş yavaş aşarken pek çok yaşdaşın evlenmiş durumda mesela Alper... Evlendi barklandı hatta yakında çocuğu olacak... Sinirim bozulmuyor diyemezsin eh bu benim hayatım nasıl istersem öyle yaşarım tesellisi de karın doyurmuyor artık. Evet sonbahar böyle piç böyle belirsiz böyle tuhaf bir şekilde adamın ağzına sıçar. Devamında kış gelir ve bu kez de planlarını yaza ertelersin sanki yazın başına cemre düşecekmiş gibi. Sen evde eski sevgiline ait bir bluzu bulup ağlarsın ama dışarda acımasız hayat tüm gücüyle önüne kattıklarını aşındırmaya devam eder. Sen elinde telefonla beklersin ama telefon sadece hak etmeyene çalar...

Aşkın ya da aşksızlığın tarihsel kaybedişi ve yıkımı yanında varolmanın dayanılmaz ağırlığı altında boğulurken sonbahar rüzgarları eser ve önüne kattıklarını başka yerlere ne yazık ki götürmez... Sonbahar rüzgarlarını sevmiyoruz seveni hiç sevmiyoruz. Hazan mevsiminde her şey yalan her şey düzmece ama kendimizi seviyoruz ya bu yeter. Mi acaba?

Üçüncüsü de sıkıntılar alıp başını yürürken kimlik bunalımının mevsimsel tesiridir bir türlü işe yaramayan kendi ifade yöntemi acaba bu kez nasıl şekil değiştirecek? Hayatın kattıkları yanında senin benim ya da onun hayata katamadıkları da bir başka yük. Keşke yaptıklarımızla iz bırakabilsek, bir şeyleri değiştirebilsek o bizi değiştirmeden ama treni çoktan kaçırmış acemi liseli aşık modunda da ne yazık ki çoğu fikir atmosfer boşluğunda uçup yokolmaya gebe. Keşke yokolmasa keşke geri dönüşümü muhteşem olsa ama geri dönüşüm şu an için sadece atıklarda geçerli bir olgu. Sonbahar da üstüne gelince belli belirsiz kaybedişler yine bir başka kaybedişlere gebe...Pencereleri kapatıp rüzgarı hissetmemeye çalışmak ise sadece bir kandırmaca evet kendinle övünebilirsin kendini iyi kandırıyorsun. Tıpkı benim gibi...

Ama yine de bir ümit var ne de olsa mükemmel insan zırhı hala mevcut ve şuursuzca kullanılmaya devam ediyor hem de rüzgarın tüm gücünü kesecek şekilde...

10 yorum:

  1. sonbahar hüznünü iyi yansıtmışsın,aynen o durumdayım şu sıralar... ama dışarda ki acımasız dünyada ben bunları yazarken hak etmeyenler daha mutlu yaşıyor sanki...ya da bana öyle geliyor...

    acaba biz aşkı mı seviyoruz? yoksa acı çekmeyi mi? yazıyı okuyunca kafama takıldı...

    YanıtlaSil
  2. aşkı ama hep sonuçları acıya gebe

    YanıtlaSil
  3. o zaman biz acı çekeceğimizi bile bile aşk'ı sevebiliyoruz...hepimizin içinde mazoşistlik mevcut bu durumda...

    YanıtlaSil
  4. olabilir :) yazıya fazla takılma normal bi yazı işte

    YanıtlaSil
  5. Bir yer biliyorum pusulası bende olmayan,derin de,içim de,sıradan ama eşi olmayan ve ışıksız olsa'da karanlıkta bırakmayan...Ama ne yazık'ki ben,sadece mevsimlerden Sonbaharı biliyorum...Bitirmenin kolay olduğu,Başlamanın ise Hata!!(iyiki varsın-:))

    YanıtlaSil
  6. Gerçek aşk mutlu sonlanmaz;gerçek aşkın sonu yoktur ki....Aşk:Geçici bir akıl hastalığı olup evlilikle tedavi olur..(anonymous)sondarbeci..

    YanıtlaSil
  7. güzel alıntılaşmışsın :)

    YanıtlaSil